Kâr-ı Nâtık Güftesi
Mustafa TAHRALI
Nüh felek seyrine çıkmış deli dîvâne gönül,
Götürür RAST ile yârânını seyrâne gönül;
Tenni tennâne gönül…
Erdi seyrâne gönül…
Bir nevâ çekti yanık sînesi pür-hûn olarak,
Düşecek ah yine HÜZZÂM ile hicrâne gönül;
Tenni tennâne gönül…
Düştü hicrâne gönül…
Dolaşıp şöylece mızrâb ile her perdesini,
Girdi KÜRDÎLİ HİCAZKÂR’ına mestâne gönül;
Tenni tennâne gönül…
Ah bu mestâne gönül…
Tatlı bir neş’eye ermiş uçuşur nağmeleri,
Dolaşır semt-i NİHÂVEND’i bu pervâne gönül;
Tenni tennâne gönül…
Ah bu pervâne gönül…
Perdeden perdeye bir renk alarak cûşa gelip,
Geçti MÂHÛR ile son perdeyi şâhâne gönül;
Tenni tennâne gönül…
Geçti şâhâne gönül…
Söylesin her teli ûdun nicedir dil ateşi,
Bir HİCÂZ âfete vurgun okur efsâne gönül;
Tenni tennâne gönül…
Okur efsâne gönül…
Tâ fecirden gelen âhengine hemdem düşerek,
Uçar estikçe SABÂ rüzgârı cânâne gönül;
Tenni tennâne gönül…
Uçtu cânâne gönül…
Ürperir sînesi gurbet dolu, hasret dolu hep,
Ulaşır semt-i HÜSEYNÎ’ye fakîrâne gönül;
Tenni tennâne gönül…
Âh fakîrâne gönül…
Aşk imiş derdi de dermânı da aşk ehlinin âh,
Girdi UŞŞÂK okuyup şevk ile devrâne gönül;
Tenni tennâne gönül…
Girdi devrâne gönül…
Cinuçen RAST ile döndürdü Mürid nüh feleği,
Sanki bir çâre arar hâl-i perîşâne gönül;
Tenni tennâne gönül…
Deli dîvâne gönül…