YAHYA KEMÂL’İN MÂHURDAN GAZEL’İNİ TAHMÎS
Harun ÖĞMÜŞ
-Kardeşim Halil ALDEMİR için-
Şevkım efzundur bugün bir neşve-i mahmûrdan,
Sanki Mûsâ-yı Kelîm’im, şimdi geldim Tûr’dan.
Çok mudur baygın yıkılmışsam bu zevk-ı sûrdan:
Gördüm ol meh dûşuna bir şâl atup Lâhûr’dan,
Gül yanaklar üstüne yaşmak tutunmuş nûrdan.
Handeler ettikçe, yaşmak aks-i dendânıyle mest,
Şal uçar ardınca hazdan lems-i gerdânıyle mest,
Cumbalar, mâbeynler tavr-ı hırâmâniyle mest:
Nerdübanlar bûsiş-i nermîn-i dâmâniyle mest,
İndi bin işveyle bir kâşâne-i fağfûrdan.
Sâhile gitmek için doğruldu bir hoş bahçeye,
İltifât eylerdi her bir goncaya, hattâ çiye,
Öyle nâzikterdi kim teşbîh edilmez bir şeye:
Atladı dâmen tutup üç çifte bir zevrakçeye,
Geçti sandım mâh-ı nev âyîne-i billûrdan.
Neş’esinden oynayıp raks etti deryâ mevc mevc,
Oldu insanlarda vâsıl olmadan bir herc ü merc,
Şevk u şâdî çıktı kendiyle berâber tâ be-evc:
Halk-ı Sâdâbâd iki sâhil boyunca fevc fevc,
Vâde-i teşrîfine alkış tutarken dûrdan.
Kaldı Hârun hayretinden ol zaman hayrân u lâl,
Öyle kim çıkmazdı ağzından velev olsun; «Helâl!»
Yetmemiş gûyâ bu ebkem eyleyen heybetli hâl:
Cedvel-i Sîm’in kenârından bu âvâzın Kemâl,
Koptu bir fevvâre-i zerrin gibi mâhûrdan.
vezni: fâilâtün / fâilâtün / fâilâtün / fâilün