SEVGİYİ ARTIRAN AMELLER

Sami GÖKSÜN

 

 

İslâm dîni; müslümanların hukuku, bir ve beraber olmalarının önemi ve ayrılıp dağılmalarının kötülüğü hakkında çok önemli kriterler ortaya koymuştur. Nitekim Kur’ân-ı Kerim’de yüce Rabbimiz şöyle buyuruyor: 

 

“Mü’minler hakikatte kardeşten başka bir şey değildirler. Artık kardeşlerin arasını bulun. Allâh’a karşı gelmekten sakının ki, merhamet olunasınız.” (el-Hucurât, 11)

 

Başka bir âyet-i kerîmede ise yüce Rabbimiz şöyle buyuruyor: 

 

“Hepiniz birden Allâh’ın ipine (Kur’ân’a) sımsıkı sarılın, birbirinizden ayrılmayın. Allâh’ın size olan nimetini hatırlayın. Hani sizler birbirinizle düşman idiniz de Allah sizin kalplerinizi İslâm ile birleştirdi… ” (Âl-i İmrân, 104)

 

Mü’minler bir esasa bağlıdırlar ki, o esas da îmandır. Îman hem dünyamızı hem de ukbâmızı mâmur eder. İslâm kardeşliği, ana-baba kardeşliğinden üstündür. Nuh Peygamber’in oğullarından biri, babasına îman ve itaat etmeyince, Cenâb-ı Hak; 

 

“Ey Nuh! O senin ailenden değildir.” (Hûd, 46) buyurmuştur. Bu hakikat de göstermektedir ki, esas olan din kardeşliğidir. Onun için Allah için din kardeşi olanlar, birbirlerine destek olmalı ve birbirleriyle kırgın ve küs olma yanlışlığına düşmemelidirler. Nitekim bu konuda Enes bin Mâlik -radıyallâhu anh-’tan rivâyet edildiğine göre, Peygamber Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem- şöyle buyurmuştur:

 

“Birbirinize buğz etmeyiniz, birbirinize hasette bulunmayınız, birbirinize sırt çevirmeyiniz. 

 

Allâh’ın kulları kardeş olunuz!..

 

Bir müslümanın diğer bir müslümana üç günden fazla dargın durması helâl değildir.” (Buhârî, Edeb, 57, 58, 62; Müslim, Birr, 23) 

 

Şayet bir şekilde müslümanlar arasında bir kırgınlık olmuş ise, o zaman diğer müslümanlara düşen vazife; o iki müslümanın arasını düzeltmektir. İşte rahmet de fazîlet de buradadır ve güzel ahlâk da budur.

 

Müslüman her dâim din kardeşiyle iyi geçinmeli ve ona işlerinde yardımcı olmalıdır. Peygamber Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem- bu hususta şöyle buyurmuştur:

 

“Mü’min diğer bir mü’min için kısımları birbirini destekleyen bir bina gibidir. 

 

Yani nasıl bir binanın duvarlarını teşkil eden taşlar birbirini takviye ederlerse; mü’min de, diğer mü’mine bağlanmakta öyledir.” (Buhârî, Mezâlim, 5; Müslim, Birr, 65) 

 

Enes bin Mâlik -radıyallâhu anh-’ın rivâyet ettiği bir hadîs-i şerifte Peygamber Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem- şöyle buyurmuştur: 

 

“Nefsim yed-i kudretinde olan Allâh’a yemin ederim ki; 

 

 Bir kul, kendi nefsi için arzu ettiğini din kardeşi için de arzu edinceye ve kendi nefsi için arzu etmediğini de onun için arzu etmeyinceye kadar kâmil mânâda îmân etmiş olmaz.” (Buhârî, Îmân, 7; Müslim, Îmân, 71-72) 

 

Allah Rasûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem-;

 

“–Allâh’a yemin ederim ki, siz îmân etmedikçe cennete giremezsiniz; birbirinizi sevmedikçe de mü’min olamazsınız. Size aranızda birbirinizi sevmenize vesile olacak bir ameli haber vereyim mi ki, onu işlediğinizde birbirinizi sevmiş olursunuz.” 

 

Sahâbe;

 

“–Buyur yâ Rasûlâllah!” dediklerinde, Peygamber Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-; 

 

“–Selâmı aranızda yayınız.” (Müslim, Îmân, 93-94) buyurdu.

 

Bu sebeple müslümanlar, aralarında selâmı ihmal etmemelidirler; çünkü selâmı bol bol vermek, insanın Müslümanlığının güzelliğindendir. Bu konuda Ammâr -radıyallâhu anh- der ki: 

 

“Üç şeyi kendinde toplayan, îmânın esasını da toplamıştır: 

 

Nefsinde insanlara karşı insaflı olmak, 

 

İnsanlara bol bol selâm vermek, 

 

Az da olsa Allah için infâk etmektir.”

 

Peygamber -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz’e birisi gelerek; 

 

“–Ey Allâh’ın Rasûlü, İslâm’da en hayırlı amel hangisi?” diye sordu. 

 

Efendimiz; 

 

“–Açları doyurman, tanıyıp tanımadığına selâm vermendir.” (Buhârî, Îmân, 20; İsti‘zân, 9, 19; Müslim, Îmân, 63) buyurdu.

 

Bir müslüman diğer bir müslümanla karşılaştığında konuşmadan evvel selâm vermelidir. Müslüman; evine girdiğinde, eşine ve çocuklarına selâm vermelidir. Evinde kimse yoksa bile yine selâm vermelidir. O selâm da şöyle olmalıdır: 

 

“Es-selâmü aleynâ ve alâ ibâdillâhi’s-sâlihîn: Allâhın selâmı üzerimize ve bütün iyilerin üzerine olsun.” 

 

Zira melekler verilen selâma karşılık verirler. Bu selâm, camiye de girildiğinde böyle verilmelidir.

 

Müslümanlar arasındaki bu güzel bağın daha da kuvvetlenmesi için, selâmdan sonra güzel bir de musâfaha yapmak sünnettir. Peygamber Efendimiz buyurur ki: 

 

“Kim müslüman kardeşi ile musâfaha ederse, oradan ayrılmadan günahları dökülür.” (Ebû Dâvûd, Edeb, 143)

 

Musâfaha yüz yüze gelip, avuç avuca sıkıca temas ile ve iki elle tutularak yapılmalıdır. Tek elle ve parmak uçlarıyla yapılırsa, bu hareket sünnete muhaliftir.

 

Hulâsa; 

 

Müslümanlar kendi aralarında bu güzel bağları güçlendirmelidirler. Birbirlerine sevindirici ve ferahlatıcı ifadelerle hitap etmelidirler, sevinçli ve hüzünlü anlarında birbirlerine destek olmalıdırlar, hastalarının ziyaretini ihmal etmemelidirler, ihtiyaç duyulduğunda o ihtiyacını çözmek için gayret etmelidirler, hele hele cenâzesi zuhur ettiğinde, mutlaka katılmalı ve üzerine düşen vazifeyi bi-hakkın yerine getirmelidirler. 

 

Bütün bunlar hakkıyla yerine getirilirse; müslümanlar arasındaki muhabbet artar, sevgi ve saygı çoğalır, birlik ve beraberliğimiz güçlenir, kırgınlıklar ve küskünlükler yok olur ve böylece huzurlu ve saâdetli bir toplum meydana gelir.

 

Rabbim; bu güzel hasletleri hakkıyla uygulayabilmeyi cümle müslümanlara nasîb eylesin inşâallah. Âmîn.