Mesnevî’de; VESVESE ve VEHİM

Z. Özlem ABAY o.abay@hotmail.com

 

Kıymetli okurlarımız; bu ayki yazımızda, Mesnevî-i şerifte «vesvese» konusunu tasavvufî açıdan değerlendirmeye çalışacağız. Bunun için vesvese kelimesinin anlamını açıklayarak başlayalım sözlerimize. 

 

“Sözlükte vesvese/visvâs; «fısıldama, kötü telkinde bulunma, karışık sözler söyleme, şüphelenme» kelimelerine karşılık gelmekte olup, aynı kökten türeyen vesvâs ise; «insanın içine doğan zararlı uyarıcı, kötü duygu ve düşünce, telkin, şüphe, fısıltı, evham» gibi mânâlara gelmektedir. Dînî terminolojide ise, vesvese/visvâs; «şeytanın veya nefsin insana kötü ve zararlı telkinde bulunması, şeytandan yahut nefisten gelen, insanı dîne aykırı aşırı davranışlara yönelten telkin»i ifade ederken, vesvâs; «şeytan, şeytanın insanın içine attığı saptırıcı dürtü, faydasız söz, şüphe ve tereddüt» anlamlarında kullanılır.” (Fîrûzâbâdî, «vsv» md.; el-Müfredât, «vesvese» md.; Lisânü’l-ʿArab, «vsv» md.; Tâcü’l-ʿarûs, «vsv» md.; İbnü’l-Esîr, en-Nihâye, V, 187; Dozy, II, 814-815; Feyyûmî, s. 143)

 

Modern psikiyatride yine vesveseye yakın anlamda kullanılan obsesyon (obsession); «irade dışı gelen, kişiyi tedirgin eden, şuurlu bir çaba ile uzaklaştırılamayan düşünceler» şeklinde tanımlanır. (Saygılı, s. 40) (TDV İslâm Ansiklopedisi)

 

Atamız Hazret-i Âdem ve annemiz Hazret-i Havvâ’nın cennetten yeryüzüne indirilmesi ile başlayan dünya macerasında baş aktör şeytan idi. Annemiz Hazret-i Havvâ ve atamız Hazret-i Âdem’e olan düşmanlığı, verdiği vesveselerle zelle işlemelerine yol açmıştır. Allah Teâlâ tarafından, emre itaat etmeyen şeytan lânetlenmiş ve o da Rabbimiz’e şöyle demişti:

 

“…Yemin ederim ki;

 

•Kullarından belli bir pay edineceğim,

 

•Onları mutlaka saptıracağım,

 

•Muhakkak onları boş kuruntulara boğacağım…” (en-Nisâ, 118-119)

 

Âyet-i kerîmede de belirtildiği üzere; şeytanın yapabileceği tek şey, boş kuruntu vermektir. İnsana doğrudan bir kötülük yapabilmesi mümkün değildir. Bunun farkında olduğumuz zaman; şeytanın bize verdiği vesveseden etkilenmemek için, sürekli zikir ve tefekkür hâlinde olmamız gerekir. Mevlânâ Hazretleri der ki:

 

“Ey çamura tapanlar, ey cesede bağlı olanlar! Şeytanın şerrinden sakınınız ve onun kafasına; «Lâ havle» kılıcını vurunuz.” (Mesnevî, b. 10530, Tâhiru’l-Mevlevî)

 

«Lâ havle ve lâ kuvvete illâ billâh: Allah’tan başka güç ve kuvvet yoktur.» zikrini kalb-i selîm ile söyleyebilirsek, şeytanın bize karşı bir gücü ve kuvveti kalmayacaktır. Çünkü Hakk’ın sözü, şeytanın vesveselerine karşı güçlü bir kılıçtır. İçimizde yanan şeytanın attığı vesveseleri söndürmek için, bu hayat suyunu bol bol kalbimize içirebilirsek, gönlümüzde billûr pınarlar kaynayacaktır. Cesede bağlı kalır ve bedenimizin isteklerini nefsimizin arzuları doğrultusunda yapmak için uğraşırsak, elbette ki şeytan bize kancasını takacak ve aklımıza dahî gelmeyecek birçok günahı işleterek ebedî hayatımızı mahvedecektir.

 

Bu sebeple Peygamber Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem- şöyle buyurmuştur:

 

“Allâh’a hamdolsun ki şeytan size vesveseden başka bir yolla zarar verememiştir.” (Müsned, I, 34)

 

Boş kuruntularla, ilk insandan bugüne vesvese vermeye devam eden şeytanın içimizdeki iş birlikçisi; nefistir. Mevlânâ Hazretleri 5. defterdeki bir hikâyesinde bunu şöyle anlatır:

 

“Bir mücâhid; hırsıyla ve nefsinin arzusuyla savaşmak için her gün gümüş para kesesinden bir dirhem çıkarır, teker teker hendeğe atardı; 

 

«–Madem hendeğe atıyorsun, bari bir kerede at da kurtulayım; çünkü ümitsizlik iki rahatlıktan biridir.» diyen nefis vesvesesine; 

 

«–Sana bu rahatlığı da vermem.» dedi.” (Mesnevî, defter 5, b. 3814-3815)

 

Kalbinden vesveseyi atan ve kulağından gaflet pamuğunu çıkaranlar Mevlânâ Hazretleri’nin şu müjdesi ile şerefyâb olurlar:

 

“Vesvese pamuğunu can kulağından çıkar ki, semâlardaki meleklerin tesbih ve takdis uğultusunu işitesin.” (Mesnevî, b. 5891, Tâhiru’l-Mevlevî)

 

Şeytanın fısıltılarına kalbimizi kapatabilmenin bir yolu da aklımızı doğru yönde kullanabilmektir. 

 

“Nitekim vesvese ile elest deminin vahyi… Her ikisi de duyguyla değil, akılla anlaşılır; fakat aralarında fark var…

 

Şeytanın vesvesesiyle melek ilhâmının ikisi de, gönül pazarının dallarıdır. Her ikisi de, kendi metâlarını methederler.” (Mesnevî, b. 11150-11151, Tâhiru’l-Mevlevî)

 

Şeytan vesvese verir, fısıldar; melek ilhâm eder. Şeytan bizi; yokluk ile, şer ile, yaşayabileceğimiz kötü hâdiseler ile korkutur, hep olumsuzu söyler. Melek ise bizi; hayır yönüne, Allâh’ın yoluna sevk eder. Kalbimize gelenin vesvese mi ilham mı olduğunu, ancak aklını âhiret saâdetini kazanmak için kullananlar fark edebilir. Şeytanın iğvâsından ve vesvesesinden kurtulabilmek için, her dâim Allâh’a sığınmalı ve «eûzü besmele»yi çok çok okumalıyız. Nefsimiz ve şeytan bizi, yapacağımız ibâdet ve tâatten alıkoyabilmek için her zaman teyakkuz hâlindedir. Bizim de onlara karşı silâhlarımızı kuşanmamız gerekir.

 

Hazret-i Mevlânâ, şeytanın bu hususiyetine karşı şöyle îkaz buyurur:

 

“Ey insan! Senin içinde öyle korkunç bir düşman var ki; o, akla engel, câna ve dîne düşmandır. O düşman; bir an kertenkele gibi saldırır, sonra kaçar. Bir deliğe gizlenir.

 

İnsanın gönlüne girip yerleşen şeytanın, gönülde birçok mânevî delikleri vardır. Allâh’ı zikredince; o deliklerden birine girer, gizlenir de sahibine vesvese veremez olur. İnsan; dünya işlerine dalarak Allâh’ı anmaz olursa, o deliklerden başını uzatır, dışarı çıkar.

 

Şeytanın insandan gizlenmesine; «sinsi sinsi gizlenmek» dediler. İşte onun gönüldeki deliğe girmesi, bu sinsi gizlenmesidir. Şeytanın sinmesi ve büzülmesi, kirpinin büzülmesine benzer. Kirpi büzülür, sonra başını çıkarır, sonra yine çeker; işte o da öyle yapar. Cenâb-ı Hak şeytana; «Sinsi sinsi gizlenen!» buyurdu. Çünkü onun davranışları, dikenli kirpinin başına benzer.

 

Kirpinin başı, avcının korkusundan; zaman zaman dikenleri arasına çekilir, gizlenir. Kirpi; fırsatını bulunca da başını dışarı çıkarır, bu çeşit hile ile yılanı bile alt eder.” (Osman Nûri TOPBAŞ Hocaefendinin makalesinden iktibas-Yüzakı Dergisi, Ekim sayısı, 2018)

 

Kur’ân-ı Kerim’de Nâs Sûresi’nde şeytanın bize verdiği vesvese şöyle bildirilir:

 

“İnsanların kalplerine vesvese sokan, (insan, Allâh’ı andığında) PUSUYA ÇEKİLEN, cin ve insan şeytanının şerrinden; insanların Rabbi, insanların Melik’i (mutlak sahip ve hâkimi) ve insanların İlâh’ı (olan Allâh’a) sığınırım!” (en-Nâs, 1-6)

 

İnsana vesvese veren, pusuda olan şeytan hannâstır. Kalbin üzerinde büyük bir baskı kurmakta ve günümüzde çokça görülen obsesyon hastalığına da sebep olmaktadır. Tedavisini yine Hazret-i Pîr’den öğreniyoruz.

 

Bize bu kadar sıkıntı veren vesvese için Mevlânâ Hazretleri şöyle buyuruyor: 

 

“Vesvâsi’l-hannâs olan şeytanın verdiği vesvese, gam ve gussa ateşini, Kelâm-ı İlâhî tesiriyle söndürmek ve kalbi tedavi etmek içindir.

 

Bir miktar ateşi söndürmek için, temiz su ile idrar fennen birdir.

 

Vesvese ateşini; su da, idrar da, her ikisi de uykunun, dert ve gussa ateşini söndürmesi gibi söndürür.”

 

Lâkin o temiz suyun, Kelâm-ı İlâhî ve rûhânî olduğuna vâkıf olursan… 

 

Rûhundaki vesvese, tamamen zâil olur. Kalbin de, hakikat gülistanına yol bulur.” (Mesnevî, b. 15839-15843, Tâhiru’l-Mevlevî)

 

İlâhî yardıma ve ikrâma nâil olabilmek için, sürekli Rabbimiz’e sığınmalı ve İlâhî Kelâm’ı bol bol okumalıyız. 

 

Rabbimiz’in bizi şeytanın vesvese ve iğvâlarından koruması duâ ve niyâzı ile…