Mânevî Cihad RAMAZAN ORUCU -4-
Âdem SARAÇ vardisarac@yahoo.com.tr
Ramazan orucu hicretin ikinci yılında farz kılınmıştı. Bedir Savaşı da yine bu Ramazan ayında olmuştu…
Nâzil olan âyet-i kerîmeler ile Rasûlullah -aleyhisselâm-’ın tebliğ ve tâlimatları dâhilinde ilk Ramazan oruçlarını tutan sahâbîler, bir başka güzellik yaşamışlardı. Sadece oruç değil, ilk Ramazan orucu ifadesini ısrarla tekrarlamak istiyoruz.
Ramazan orucu farz olmadan önce, (âşûrâ gibi) bazı nâfile oruçlar tutuluyordu. Sahâbîler, oruca yabancı değillerdi yani. Fakat böyle aralıksız bir ay oruç, ilk defa bu yıl farz olmuş ve bütün sahâbîler oruç tutmuşlardı. Gecelerini de terâvih namazlarıyla ihyâ etmişlerdi. Oruç ayı, aynı zamanda infakların çokça arttığı bir ay olmuştu.1
Hazret-i Âişe Annemiz bu konuda şöyle aydınlatıyor bizi:
–Ramazan ayı geldiği zaman, Rasûlullah -aleyhisselâm-; her zamankinden çok daha fazla tasaddukta bulunuyor, zikri artırıyor ve ashâbına da böyle yapmalarını söylüyordu.2
Oruç; bizi dünyada kötülük ve çirkinliklerden sakındırır, âhirette de cehennem ateşinden korur ve günahlarımızın bağışlanmasına vesile olur.
Ramazân-ı şerif ayı içinde, gün boyunca tutulan Ramazan orucu ile birlikte, gece de terâvih namazı kılınmaya başlandı.
Rasûlullah -aleyhisselâm-, bu konuda şöyle buyurmuşlardır:
شَهْرٌ كَتَبَ اللّٰهُ عَلَيْكُمْ صِيَامَهُ، وَسَنَنْتُ لَكُمْ قِيَامَهُ، فَمَنْ صَامَهُ وَقَامَهُ إ۪يـمَانًا وَاحْتِسَابًا،
خَرَجَ مِنْ ذُنُوبِه۪ كَيَوْمَ وَلَدَتْهُ أُمُّهُ.
“Allah, size Ramazan orucunu farz kıldı. Ben de size gece namazını (terâvihi) sünnet kıldım. Artık kim inanarak ve sırf Allah rızâsını dileyerek (Ramazan) orucunu tutar ve gecelerini (terâvih namazı ile) ihyâ ederse, annesinin kendisini doğurduğu günkü gibi günahlardan temizlenir.”3
Hadîs-i şerif kaynaklarında; «kıyâmu şehr-i Ramazan» (Ramazan ayının namazı) veya «ihyâu leyâli Ramazan» (Ramazan gecelerinin ihyâsı) diye anılan bu namaza, dört rekâtta bir dinlenme maksadıyla biraz oturulduğundan (yani tervîha yapıldığından dolayı) terâvih namazı denmiştir.4
Rasûlullah -aleyhisselâm-; bizzat terâvih namazını kıldığı gibi, bu namaza işaretle şöyle buyurmuştur:
“Ramazan ayını inanarak ve sevâbını Allah’tan bekleyerek ihyâ eden kimsenin geçmiş günahları bağışlanır.”5 Bu tür hadislerden hareketle; İslâm âlimleri, terâvih namazının erkek ve kadın her müslüman için nevâfil namazlar arasında ve sünnet olduğu konusunda görüş birliğine varmışlardır.6
Rasûlullah -aleyhisselâm-; Medine’de olduğu sürelerde, Ramazan ayı boyunca, çokça nasihat ve tavsiyelerde bulunmuştu. Her gelen yeni vahiyle, sevgili ashâbını yetiştirmeye devam ediyordu.
Halk arasında «fitre» diye meşhur olan «fıtır sadakası»nın da yine bu ay bitmeden verilmesi emredilmişti. Bu ibâdetler, Rasûlullah -aleyhisselâm- başta olmak üzere, bütün ashab tarafından, büyük bir incelikle yerine getirilmişti.7
Gündüzler oruç tutmayla; geceler namaz, duâ ve zikirlerle; gece ve gündüz de Kur’ân-ı Kerim tilâvetiyle, zekât, sadaka ve fitreyle Ramazân-ı şerif, bir başka mekteptir, idrâk edip yaşayanlar için tabiî.
Rasûlullah -aleyhisselâm-’ın örnek ve önderliğinde, ashâb-ı kiram ilk Ramazan orucu ile yeni ufuklara yelken açmışlardı.
Bizim burada anlatmaya çalıştığımız; ilmihâl ya da fıkıh bilgileri değil, Rasûlullah -aleyhisselâm- ve ashâbının Ramazan ve oruç hayatlarıdır. Ancak burada, sadece ilk Ramazan orucu ve ilk terâvih namazları hakkında da kısa ve genel malûmat verdik.
Yukarıda değinip geçtiğimiz gibi; ilk Ramazan orucunun farz kılındığı ve bu orucun büyük bir muhabbetle tutulduğu ayda, Bedir Gazvesi olmuştu.
Rasûlullah -aleyhisselâm-; sevgili ashâbı ile beraber, 12 Ramazan 2 (9 Mart 624) günü Medine’den hareket etti.8 Medine’ye dönüşleri de Ramazân’ın sonlarına doğru oldu.9
Bizim buradaki konumuz Bedir Gazvesi olmadığı için, o hâdiselere hiç girmedik. Ancak, yukarıdan beri görüldüğü gibi; Bedir Gazvesi, Ramazan ayında vukû bulmuş olup, ilk Ramazan orucu da bu esnada tutulmuştu.
Rasûlullah -aleyhisselâm-; sevgili ashâbı ile Ramazân’ın ilk iki haftasında Medine’de bulunmuş, ilk Ramazan orucu tutulmuş ve ilk terâvih namazları da o zaman kılınmıştı. Bu ayın ikinci yarısında, Bedir Gazvesi’ne gidiş, savaş, dönüş ve yollarda yaşanan hâdiseleri görüyoruz.
Ancak, bu esnada Ramazan orucu hakkında pek bir rivâyete ulaşamadık. Daha sonra yaşanan bazı seferler; Ramazan ayına denk geldiğinde, Rasûlullâh’ın belli bir yerden sonra orucunu açtığını ve ashâbına da oruç açmalarını tavsiye ettiğini biliyoruz. Bu gibi rivâyetler, Bedir Gazvesi esnasında pek bilinmiyor. Ya da biz bu rivâyetlere ulaşamadık.
Rasûlullah -aleyhisselâm-’ın hayatımızın her yönüne örnek olduğu, Kur’ân ve Sünnet ile sabittir. Bu konuda en küçük bir şüphe yoktur.
Ancak; örneği örnek alacak, örnek insanların olması da kaçınılmazdır. Üstelik sadece örnek değil, «en güzel örnek» olarak tanıtılıyor.
Peygamber Efendimiz’i örnek almak ilâhî emir olduğu gibi, aynı zamanda O’na gönül verenlerin, hep O’nunla olmasının sırrıdır.
-Sallâllâhu aleyhi ve sellem…-
________________________
1 İbn-i Sa‘d, et-Tabakātü’l-Kübrâ, c. 1, s. 242, 248; Belâzürî, Ensâbu’l-Eşrâf, c. 1, s. 272; Serahsî, el-Mebsût, c. 3, s. 54; İbn-i Manzûr, Lisânü’l-Arab, «svm»; Muhammed Fuad Abdulbâkî, el-Mu‘cemü’l-Müfehres, «svm»; Heyet, el-Mu‘cem, «svm» maddeleri.
2 Abdurrezzâk el-San‘ânî, el-Musannef, c. 3, s. 318.
3 İbn-i Mâce, İkāmetü’s-Salât, 173 (1328).
4 Serahsî, el-Mebsût, c. 2, s. 143-149; İbn-i Rüşd, el-Beyân ve’t-Tahsîl, c. 2, s. 309-310; Nevevî, Ravzatü’t-Tâlibîn, c. 1, s. 437.
5 Buhârî, Salâtü’t-Terâvih, 1; Müslim, Salâtü’l-Müsâfirîn, 173, 174.
6 İbn-i Ebî Şeybe, el-Musannef fi’l-Ehâdîs ve’l-Âsâr, c. 2, s. 162-168; Beyhakî, Sünenü’l-Kübrâ, c. 2, s. 494-497; Serahsî, el-Mebsût, c. 2, s. 143-149; İbn-i Rüşd, el-Beyân ve’t-Tahsîl, c. 2, s. 309-310; Nevevî, Ravzatü’t-Tâlibîn, c. I, s. 437; İbn-i Hacer el-Askalânî, Fethu’l-Bârî, c. 4, s. 294-299.
7 Ahmed bin Hanbel, el-Müsned, c. 5, s. 432.
8 Bedir Gazvesi için Medine’den çıkışın 8 Ramazan olduğuna dair rivâyet olduğu gibi, 12 Ramazan olduğuna dair rivâyet de vardır. İbn-i Hişâm, es-Sîretü’n-Nebeviyye, c. 2, s. 264.
9 Bedir’den Medine’ye dönüş hakkındaki rivâyetleri incelediğimiz zaman, bütün kaynaklarımız «Ramazan sonu» konusunda birleşirler. Ancak bazıları «Ramazân’ın bitimine sekiz gün kala» derken, bazıları «birkaç gün kala» demektedir. Bütün bu ayrıntılar için, bakınız lütfen: İbn-i İshâk, Kitâbü’s-Siyer ve’l-Meğâzî, s. 290; Vâkıdî, el-Meğâzî, c. 1, s. 21, 23; İbn-i Hişâm, es-Sîretü’n-Nebeviyye, c. 3, 45; İbn-i Sa‘d, et-Tabakâtü’l-Kübrâ, c. 2, s. 12; Halîfe bin Hayyât, et-Târih, s. 31; Belâzürî, Ensâbu’l-Eşrâf, c. 1, s. 344, 350; Taberî, Târîhü’l-Ümem ve’l-Mülûk, c. 3, s. 87; Mes‘ûdî, et-Tenbih ve’l-İsrâf, s. 239; İbn-i Hibbân, Târîhu’s-Sahâbe, s. 157-158; Beyhakî, Delâîlü’n-Nübüvve, c. 3, s. 163; İbn-i Seyyidü’n-Nâs, Uyûnü’l-Eser, c. 1, s. 249, 382; Makrizî, Emtâu’l-Esmâ, c. 1, s. 81, 83, 124; Şâmî, Sübülü’l-Hüdâ ve’r-Reşâd, c. 4, s. 23; Zürkānî, Mevâhib-i Ledünniye Şerhi, c. 2, s. 332, 344-345.