Günümüzün Afyonu; ÇAĞDAŞLIK

B. Cahit ÖZDEMİR bcahit@hotmail.com

 

Peygamber -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz buyurur: 

 

“İnsanlar size tâbî olacaklar. İnsanlar dünyanın dört bir yanından size gelip dîni iyice öğrenmek ve onda derinleşmek isteyecekler. Onlar size geldiğinde kendilerine îtinâ gösterin ve hayırla muâmele edin.” (Tirmizî, İlim, 4/2650)1

 

Hazret-i Âişe -radıyallâhu anhâ- Vâlidemiz, Peygamber -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz’in ahlâkına dair sorulan bir soruya şöyle cevap verdi: 

 

“Sen Kur’ân’ı okuyorsun değil mi; Nebiyy-i Muhterem -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’in ahlâkı Kur’ân idi.” (Müslim, Müsâfirîn, 139) 

 

Bu hususla alâkalı olarak Muallim Nâci’nin (1850-1893);

 

Hüsn-i Kur’ân’ı görür insân olur hayrân Sana;

Dest-i Kudret’le yazılmış hilyedir Kur’ân Sana. 

 

beyti âdeta bu keyfiyetin terennümü mahiyetindedir. Bu münasebetle, ashâb-ı kiram hazerâtı canlı bir Kur’ân olarak vasfedilen Fahr-i Kâinat -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz’e emsalsiz bir itaat ve sadâkatle bağlanarak, O’nunla aynîleşmeyi şiâr edindiler. Peygamber -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz’in kendilerini, mübârek hayatlarının son nefesine kadar, her hâlleriyle ashâb-ı kiram hazerâtının tâlim ve terbiyesine adamaları ile, tarih, asr-ı saâdet mûcizesine şâhit olmuştur.

 

Gönül ehli hayatın gayesini; «Kesb-i kemâl edip, seyr-i Cemâl’e ermek.» olarak belirtir. Bu demektir ki; esas olan âhiret öncelikli, âhiret merkezli bir hayattır. Bu bazı art niyetlilerin iddia ettikleri gibi; dünyayı nazar-ı itibare almayan bir anlayış değildir. Bilâkis, sâlih amellerle âhiretin kazanıldığı mekân dünyadır; âhirette, artık bu fasıl kapanmıştır. Mesele, nefse râm olarak, ihtirasların peşinde, âhiretini kaybetmek değil; nefse hükmederek, hem dünya hem de âhiret saâdetini kazanmaktır. Bu hususla alâkalı olarak Kur’ân-ı Kerim’de şöyle buyurulur: 

 

“Allâh’ın sana verdiğinden âhiret yurdunu kazanmaya bak ve dünyadan nasibini unutma! 

 

Allâh’ın sana ihsân ettiği gibi sen de insanlara ihsanda bulun! 

 

Yeryüzünde bozgunculuk çıkarmaya çalışma. Şüphesiz Allah bozguncuları sevmez.” (el-Kasas, 77)

 

İstikamet üzere bir hayat tarzı için en güzel örnek, şüphesiz Peygamber -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz’dir.

 

“Mekke’nin fethinde, Allâh’ın lutfu ile on bin kişilik muazzam ve muhteşem bir ordu ile mübârek beldeye giriyordu. O gün yurdundan çıkarılmış mazlum bir fert, bugün yurdunu fetheden muzaffer bir fatihti. Fakat O, bununla asla gurura kapılmayarak devesinin boynu üzerinde secde eder bir vaziyette, yani bu nimeti lutfeden Allâh’a şükür hâlinde Mekke’ye giriyordu. Başını Allah Teâlâ’ya karşı tevâzu ile o derece eğmişti ki, sakalının uçları neredeyse devenin semerine değmekteydi. O esnada devamlı olarak; 

 

«Ey Allâh’ım. Hayat ancak âhiret hayatıdır.» buyuruyordu. (Vâkıdî, II, 824) 

 

Nebevî ahlâkla ahlâklanmış olan ashâb-ı kirâmın hâli de Allah Rasûlü’nün hâlinden pek farklı değildi.”2 

 

“Bugün merhamet günüdür.” buyurarak umumî af ilân eden Peygamber -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz’in inşâ ettiği hasbîlik, merhamet, müsamaha, fedâkârlık, diğergâmlık… gibi bütün fazîletleri temsil eden ve bir emsâli daha olmayan asr-ı saâdet budur. Sonraki nesiller de; bu ilhamla örnek aldıkları nisbette, şanlı medeniyetimizin temsilcileri olarak rahmet iklimi ile insanlığı huzura kavuşturma bahtiyarlığına ulaşmışlardır.

 

Şanlı medeniyetimizin son halkası olan Osmanlı’dan sonra dünyaya hâkim olan, muharref dinlerinden kendilerine hak nâmına bir şey kalmamış zâlim sömürgecilerin eliyle, dünya yeni bir câhiliyye devrinin karanlığına gömülmüştür. Haktan ve en şerefli varlık olan insanın izzet ve şerefinden habersiz bu şer ittifakının elinde dünya, her gün biraz daha yaşanılamaz derekeye düşürülmektedir. Günümüzün çıkmaz sokağını merhum Prof. Dr. E. Nazif GÜRDOĞAN şöyle ifade ediyor:

 

“İnsânî değerlere her zamankinden çok daha fazla ihtiyacımız var. Önümüzdeki yıllarda mutlaka bilgi toplumları değer toplumlarına dönüşmek zorunda. Günümüzün en önemli güç kaynağı, bundan böyle değerler olacaktır. «değer»siz bilgi her zaman yıkıcıdır.”3 

 

Bunun en yakın vesikası da, yanı başımızda şer ittifakının bir senedir devam ettirdiği, tarihin en barbar soykırımıdır. 

 

Maddeyi putlaştıran sömürgeciler indinde, nazarî olarak; «din, afyon» olup, ilim ve teknoloji esastır. «Değer»den mahrum, «trend, stil, moda, imaj…» gibi basamaklarla ilerlenen bu gidişâtın neticeleri ortadadır. Aslında; «afyon» olanın, bütün mukaddesleri reddeden «çağdaşlık» olduğu ibretle görülüyor. Merhum sosyolog Prof. Dr. Cemil MERİÇ (1916-1987)

 

“-İzm’ler, idrâkimize giydirilmiş deli gömlekleridir.” tesbitini yapıyor. 

 

İslâm ülkeleri de dâhil olmak üzere, «çağdaşlık» afyonunu yutmuş, mukaddeslerini kaybetmiş veya bağlılığını zayıflatmış insanlık; LGBT, deizm, ateizm, komünizm, hedonizm… gibi fıtrata aykırı dünyevî cereyanların peşinde, içtimâî cinnet emâreleriyle câhiliyye karanlığında çırpınıp duruyorlar. 

 

İnsanlığın kurtuluşu; asr-ı saâdet ilhâmıyla fıtratın kodlarına dönerek; tarihteki şanlı medeniyetimizi yeniden ihyâ etmektir. Bunun için elzem olan doğru yolu Peygamber -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz şöyle ifade buyuruyor: 

 

“Size iki şey bırakıyorum. Bunlara sımsıkı sarıldığınız müddetçe asla sapıtmazsınız: 

 

•Allâh’ın «Kitâb»ı (Kur’ân-ı Kerim) ve 

 

•Rasûlü’nün «Sünnet»i.” (Muvattâ, Kader, 3) 

 

Bu zarûreti Rıfkı Melûl MERİÇ (1901-1964) şöyle hulâsa ediyor:

 

“…Tahkik ile bi’n-netîce öğrendim ki; İslâmiyyetle birdir insâniyyet.” 

 

____________________

 

1 Osman Nûri TOPBAŞ, Yüzakı, s. 67. 

 

Osman Nûri TOPBAŞ, Hazret-i Muhammed Mustafâ-2, Erkam Yay. 221, s. 422.

 

Altınoluk, s. 463.