KULLUK TERBİYEMİZ «DU»

Z. Özlem ABAY o.abay@hotmail.com 

 

İnsan, kendisi için en gerekli olanı yapmakla mükellef tutulmuştır. Bize gerekli olan da; Rabbimiz’in emirlerine uyup yasaklarından sakınmaktır. Bunun en güzel örneğini, Âlemlere Rahmet Peygamber Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’in hayatında görüyoruz. Peygamber Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-; ilâhî emirleri vahyolunduğu an hayatına tatbik etmiş, sürekli Rabbine yönelmiştir. Âyet-i kerîmede şöyle buyurulmuştur: 

 

“Peygamber size ne verdiyse onu alın; size neyi yasakladıysa ondan da kaçının. Allâh’a gönülden saygı bes­leyip O’na karşı gelmekten sakının. Çünkü Allâh’ın cezası pek şid­detlidir.” (el-Haşr, 7) 

 

Peygamber Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-; Rabbine duyduğu tâzim, hürmet, muhabbet ve itaat ile bizlere rehber olmuştur. Çünkü Allâh’ı en iyi tanıyan kul, Peygamber Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’dir. Hayatı, sürekli Rabbine bir yakarış ve sığınma hâlinde idi. Çok sık yaptığı duâlarda;

 

“Allâh’ım! Sen’in gazabından rızâna, azâbından affına ve Sen’den yine Sana sığınırım! Sen’i lâyık olduğun şekilde medh ü senâdan âcizim! Sen kendini nasıl medh ü senâ etmişsen öylesin!” (Müslim, Salât, 222) buyurarak, acziyet duyguları içinde Cenâb-ı Hakk’a ilticâ ederdi. Ayrıca duânın ehemmiyeti­ni şöyle ifade buyururlardı:

 

“Duâ, ibâdettir. İbâdetin iliği ve özüdür. 

 

Allah katında O’na duâ etmekten daha kıymetli bir şey olamaz. 

 

Allah, kendisinden bir şey istemeyeni (duâ etmeyi kendisine yediremeyeni) azâba uğratır. 

 

Sıkıntı ve darlık zamanında duâsının kabul olmasını isteyen kimse, bolluk ve rahatlık zamanında da duâyı bol yapsın. 

 

Rabbiniz Hayy ü Kerîm’dir; bir kul elini açınca onu boş bırakmaz. 

 

Kime ki duâ kapıları açılmıştır, ona hikmet kapıları açılmış demektir. 

 

Duâ; rahmet kapılarının anahtarı, mü’minin silâhı, dînin direği, göklerin ve yeryüzünün nûrudur.” (Rûdânî, Cem‘u’l-Fevâid, 9219-20-21-22-25) 

 

Çağırmak, seslenmek, istemek, yardım etmek mânâsındaki duâ; küçükten büyüğe, aşağıdan yukarıya yapılan talep ve niyazdır. Kulun bütün kalbiyle Allâh’a yönelip, talebini dile getirmesidir. Aczini itiraf, muhtaçlığını dile getiriştir. Yardımı, lutfu Samed olan Yaratan’dan istemek, tam bir teslîmiyetle boyun eğmektir. Bu hâli ile duâ, bir kulluk terbiyesidir. 

 

Duânın diğer bir yönü de Yaratan’a karşı olan tâzim ve saygıdır. Beşerî isteklerimizi Rabbimiz’e yöneltirken, tüm beklentimiz de Rabbimiz’den olur. Peygamber Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’in hayatını okuduğumuzda, her ânının duâ ile örülü olduğunu görmekteyiz. Uyandığı andan itibaren tekrar uyuyana kadar, her davranışında Rabbine sürekli bir yöneliş ve niyaz hâli vardır. Kulluk terbiyemizde bize düşen de Peygamber Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’in dilinden duâlar ile Rabbimiz’e ilticâ etmektir. Çünkü Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-, Kur’ân-ı Kerîm’e göre duâ etmiştir. Kur’ân-ı Kerim de duânın en güzel şekillerini tâlim etmektedir. 

 

“Rasûlüm! De ki: 

 

«–Eğer kulluğunuz ve yakarmanız olmasa Rabbim size ne diye değer versin ki?»” (el-Furkān, 77) âyet-i kerîmesini;

 

“Allah katında duâdan daha kıymetli bir şey yoktur.” (Tirmizî, Deavât, 1 / 1370) şeklinde açıklayan Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-;

 

“Allâh’ın fazlından isteyiniz! Zira Allah Teâlâ, kendisinden istenmesinden hoşlanır.” (Tirmizî, Deavât, 115 / 3591)
buyurarak bizi sadece ve sadece Mevlâ’mızın kapısında durmaya teşvik etmiş, muhtaçlığımızı Rabbimiz’e yöneltmemizi istemiştir.

 

Yoğun ve karmaşık bir dünyada, hızlı bir hayat gāilemiz var. Ekonomik yönden güçlendikçe, muhtaçlık duygusunu kaybediyoruz. Kendimizi, her şeye kudreti yeten insan olarak görme yönümüz kuvvetlendi. Başımıza bir sıkıntı gelmeden Rabbimiz’i hatırlama ihtiyacımız azaldı. Rabbine duâ etmekten kaçan bir insanlık tipi oluştu. Bu bizim dünya ve âhiret saâdetimiz için son derece tehlikelidir. Müslümanlar olarak; günlük ibâdetlerimiz ile beraber Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem- gibi hamd ve şükür hâlinde olmamız gerekir. Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem- bir hadîs-i şerîfinde şöyle buyurur:

 

“Duâ, ibâdetin ta kendisidir.” (Ebû Dâvûd, Vitr, 23/1479) 

 

Duânın hayatımızda bu kadar önemli olmasının sebebi şudur:

 

“Her zerresiyle bütün kâinat, Cenâb-ı Hakk’a secde ve niyaz hâlinde iken; Allâh’ın en büyük lütuflarına nâil olmuş insan, eğer duâdan, Hakk’a yalvarmaktan müstağnî kalırsa, onun ind-i ilâhîde ne kıymeti olabilir?”1 

 

Duâ, bir biliş ve duyuş hâlidir.

 

“Bilmek; ilâhî ihtişam ve kudret akışlarına âşinâ olup, ilâhî feyz ve tecellîlerden nasip alabilmektir.”2  

 

Rabbimiz ile aramızdaki mânevî bağımız duâmızdır. Duâ ile Rabbimiz’den istediğimiz, ilâhî rahmet ve mağfirettir. Mevlâ’mız ile bu bağı kopardığımızda başıboş bir dünyada kendimizi buluruz. Bu hâli ile duâ;

 

“Bir kulluk terbiyesi tâlimidir.” Âyet-i kerîme’de şöyle buyurulmuştur:

 

“Rabbinize yalvara yakara ve gizlice duâ edin. Çünkü O, aşırı gidenleri sevmez.” (el-A‘râf, 55) 

 

Yalvarışımız bizden kudretli olana ise; bağıra çağıra sesimizi yükseltmek, haddi aşmak düşünülemez. Kula yakışan, kimin huzûrunda olduğunu idrâk etmesidir. Duânın bir âdâbı ve edebi olmalıdır. Allâh’a hamd, Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’e salât ü selâm ile başlamalı ve kuru sözden ibaret kalmamalıdır. 

 

Hazret-i Ebûbekir -radıyallâhu anh-;

 

“Allah kulunun amelsiz sözünden râzı olmaz.” buyurmuştur.

 

Câfer-i Sâdık Hazretleri’ne;

 

“–Bize ne oldu ki duâ ediyoruz, fakat duâmız kabul edilmiyor.” diye yakındılar. 

 

Şöyle dedi:

 

“–Çünkü siz tanımadığınız bir zâta duâ ediyorsunuz.” (Kuşeyrî, er-Risâle, II)

 

Yani siz makbul bir kulluk yapmıyor, Rabbinizin emir ve yasaklarına uymuyorsunuz. Rabbinizi çokça zikretmiyor, ameliniz ile O’nu tanıdığınızı ortaya koymuyorsunuz. Boş bir kalp ile yapılan duâlar kabul edilmiyor.

 

Rabbim duâ edememekten, huzûruna duramamaktan bizleri korusun. Hissederek, yaşayarak kalb-i selîm ile her dem huzurda olabilmek duâ ve niyâzı ile Es‘ad Erbilî Hazretleri’nin mısralarıyla sözlerimize son verelim:

 

Câhınla sakın Hâlık-ı âgâhı unutma!

Bağla kemer-i hizmeti Allâh’ı unutma! 

Aldanma şu tahta sonraki çâhı unutma! 

Ey gāfil uyan rıhlet-i nâ-gâhı unutma!

Yol korkuludur, korkusu çok râhı unutma!3 

 

_________________

 

Osman Nûri TOPBAŞ, “Hakikî «Bilenler»den Olmak İçin; DUÂ HÂLİNDE BİR ÖMÜR…”, Şubat, 2011.

 

2 Osman Nûri TOPBAŞ, “İlimde İsraf 3” Altınoluk, Aralık, 2005.

 

3 Es‘ad Erbilî Hazretleri’nin Şemsettin Sivâsî Hazretleri’nin gazeline yaptığı tahmisin ilk kıt’ası.