HAYIR YARIŞI

Sami GÖKSÜN

 

İslâm dîni, bütün hayırları ve güzellikleri uhdesinde toplayan bir dindir. Onun gayesi tüm insânî fazîletleri beşer hayatına hâkim kılmaktır. İslâm, tamamıyla hayırdır. Ona inanmak; hayra tâlip olmak, güzele bağlanmak, fazîlete teslim olmaktır. İslâm, cihanı kuşatan bir hayırdır. O; mü’mine hayrı gösterir, ferdiyetçilik engelini aşarak bütün varlığıyla hayra koşmasını ister, istemekle de yetinmez, hayrın yaşanmasını, rahmet olarak yayılmasını;

 

“Hayır yapınız.”“Hayırda yardımlaşınız.”“Hayırda yarışınız.” (el-Hac, 77; el-Mâide, 2, 48) emirleriyle vazife olarak yükler.

 

Bütün hayırları ve fazîletleri ihtivâ ve ifade eden sadaka kelimesiyle; sevgili Peygamberimiz mü’minleri şuurla ve aşkla birer rahmet insanı kılan mükellefiyeti şöyle beyan buyururlar:

 

“Güneşin doğduğu her gün, insanın bütün eklemleri için sadaka vermesi vâciptir.” (Müslim, Zekât, 56) 

 

Sadakayı; maddî bakımdan güçlü olanın muhtaç olana nakdî yardımı mânâsına, dar kalıplar içerisinde anlayan sahâbîler sorarlar:

 

“–Yâ Rasûlâllah! Eğer mü’min sadaka verecek bir şey bulamazsa ne yapacak?”

 

Peygamberimiz o zaman şöyle buyurur:

 

“–Çalışır, nafakasını sağlar ve bir kısmı ile de sadaka verir.”

 

“–Yâ Rasûlâllah! Buna gücü yetmezse ne yapacak?”

 

“–O takdirde, yardıma ihtiyacı olan kimseye bedenen yardım eder. Bu onun için sadaka olur.”

 

“–Bunu da yapamazsa?”

 

“–O zaman; insanları iyiye, güzele ve doğruya çağırsın, hakka davet etsin ve nefsini başkalarına zarar vermekten korusun.” (Buhârî, Zekât, 30, Edeb, 33; Müslim, Zekât, 55)

 

Mü’minlerin sorumlu kılındıkları sadakanın, toplum hayatını her yönüyle kuşatan şümullü bir hayır olduğunu ifade etmek için sevgili Peygamberimiz’in ashâbına ifade ettiği cevâbî açıklamalara şâhit olduk. Konuya müşahhas misaller ışığında daha fazla açıklık kazandırmak için; Peygamberimiz’in, vazifelendirildiğimiz sadakanın ne olduğunu îzahı sadedinde şu altın değerindeki ifadelerini de görelim:

 

“Her iyi söz, davranış ve iş sadakadır.” (Buhârî, Edeb, 33; Müslim, Zekât, 53; Tirmizî, Birr 45)

 

“Her güzel söz sadakadır.” (Ahmed, II, 312)

 

“Hak ve doğru söz söylemekten Allâh’a daha sevimli / daha fazîletli bir sadaka yoktur.” (Beyhakî, Şuab, 7684, 7685)

 

“En güzel sadaka; ihtilâflı, dargın kişilerin arasını bulmaktır. İki kişi arasında adâletle hüküm vermek sadakadır.” (Buharî, Sulh, 11)

 

“En makbul sadaka, mü’minin bir bilgiyi öğrenmesi ve onu bir müslüman kardeşine öğretmesidir.” (İbn-i Mâce, Sünnet, 20)

 

“Zengine olsun, fakire olsun, yaptığın her iyilik sadakadır.” (Heysemî, III, 139)

 

“Kardeşinin yüzüne tebessüm etmen bir sadakadır. Emr-i bi’l-mâ’ruf ve nehy-i ani’l-münker etmen sadakadır. Yolunu kaybeden kimseye yolu gösterivermen sadakadır; gözü sakat kimsenin işini görüvermen sadakadır; yoldan taş, diken, kemik (gibi şeyleri) kaldırıp atman sadakadır; kovandan kardeşinin kovasına su boşaltman sadakadır.” (Tirmizî, Birr, 36)

 

“Sadakanın efdali su ikrâm etmendir.” (Ahmed, V, 285.)

 

“Sadakanın en verimlisi, içinde düşmanlık besleyen akrabaya verilen sadakadır.” (Ahmed, V, 416)

 

“Yolda insanlara eziyet veren bir şeyi kaldırıp atman sadakadır.” (Buhârî, Mezâlim, 34)

 

“Bir mü’min ağaç diker, ekin eker de onların mahsullerini; insanlar, kuşlar ve diğer hayvanlar yerse o, müslüman için sadaka olur.” (Buhârî, Hars, 1; Müslim, Müsâkāt, 10)

 

“Kişinin kendisini kötülükten uzak tutması, kendisi için sadakadır.” (Buhârî, Itk, 2)

 

“Sadakanın en değerlisi, dar gelirlinin bir başka fakire gizlice verebildiği sadakadır.” (Beyhakî, Şuab, 3576)

 

“Allâh’ı anmaktan daha fazîletli sadaka yoktur.” (Heysemî, X, 77)

 

“…Her tesbih sadakadır, her hamd sadakadır, her tehlil sadakadır, her tekbir sadakadır…” (Müslim, Müsâfirîn, 84)

 

“Allâh’ın kullarına selâm vermen sadakadır.” (Buharî, Sulh, 11)

 

“Eşinin ağzına koyduğun bir lokma sadakadır.” (Ahmed, IV, 121)

 

“Cennetin birçok kapıları vardır. Sadaka veren kimseler, sadaka kapısından cennete çağrılacaktır.” (Buhârî, Savm, 4; Müslim, Zekât, 85, 86)

 

Mü’min hayatını cemiyetçiliğe, hayra yönelten bu hadislerden kesinlikle anlaşılıyor ki; Peygamber Efendimiz, kendi devrinin içtimâî şartları içerisinde, istisnâsız her ferdin yapabileceği işlerden örnekler vererek, sadakanın, diğer bir tabirle cemiyetçiliğin zenginlere ve güçlülere has olmadığını; âlim, câhil, kuvvetli, zayıf, zengin, fakir her îmanlı ferdin hayır yapmakla ve hayra koşmakla mükellef olduğunu bildiriyor.

 

İslâm nizamı, anlatmaya çalıştığımız hayır ölçüleri ile sosyal hayattaki sıkıntıların nasıl muhabbetle çözüleceğini bize göstermektedir. Ayrıca, hayrın umûmîleşmesini, bütün mü’minlerin hayır duygularıyla çoğalmasını, her îmanlı kişinin fazîlet kaynağı olmasını istiyor. Rahîm olan Rabbimiz’in lutfunun enginliğine bakınız ki, aile efrâdımıza temin ettiğimiz nafaka bile, bizler için Allâh’ın rızâsına erdirecek, âhiret saâdetine ulaştıracak birer sadaka oluyor. Zira dînimiz İslâm, sadakanın hiçbir çeşidini küçümsemiyor. Bir para ve mal ki Allah için veriliyor, bir iş ki onda Allâh’ın rızâsı düşünülüyor, bir söz ki onda hak ölçü alınıyor; o, İslâm nazarında büyüktür.

 

İslâm’da yalnız iş ve harekete dönüşen ameller değil, mü’minin kalbinde çağlayan hayır duyguları da bir sadakadır. Bu mevzuda sevgili Peygamberimiz şöyle buyurmuş:

 

“Bir kimse bir iyilik yapmaya niyetlenir de yapamaz ise; Allah, kendi nezdinde o kimse için tam bir iyilik sevâbı yazar.” (Buhârî, Rikāk, 31; Müslim, Îmân, 207, 259)

 

Hulâsa; mü’minler olarak bizler, bütün gücümüzle hayrı, güzeli, müsbeti ihyâ etmeye, bizzat rahmet kaynağı olmaya memur birer cemiyetçiyiz. Ne bahtiyarlıktır ki, gönül verdiğimiz dînimiz İslâm; bütün hayatı bir hayır sahası olarak sunuyor ve bizlere; 

 

“Hayırda yarışın. Hepinizin dönüşü Allâh’adır.” (el-Mâide, 48) emrini veriyor.

 

Ne mutlu bu hakikati anlayıp hayır yolunda koşturanlara.

 

Rabbim cümlemizi bu şuur ve idrakte eylesin. Âmîn…