İSTİHÂRE ve İSTİŞÂRE

Dr. Ahmet Hamdi YILDIRIM 

 

İSTİHÂRE

 

Hayat, alınan kararlar ve yapılan tercihlerle istikamet bulur. Yanlış kararlar ve hatalı tercihler, zararla neticelenirken, doğru ve isabetli kararlar insanı huzur ve selâmete çıkarır. 

 

•Kararları nasıl almalı? 

 

•Nasıl tercihte bulunmalı?

 

•Kararsızlık hâlinde ne yapmalı? 

 

Peygamber Efendimiz; böyle durumlarda Allah’tan yardım istememizi telkin ederek, bize istihâre namazı ve duâsını öğretmiş. 

 

Câbir bin Abdullah -radıyallâhu anh- diyor ki:

 

“Allah Rasûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem-, bize Kur’ân’dan bir sûre öğretir gibi istihâreyi öğretirdi…”1 

 

İstihâre «hayrı talep etmek» demektir. «İyi ve güzel olanı istemek» anlamına gelir. Peygamberimiz’in istihâreye büyük ehemmiyet verdiğini görüyoruz. 

 

Çünkü istihâre, kulun Allah ile alâkasını her dâim sürdürmesidir. 

 

Bir işe başlayacağız; hakkımızda hayırlı olmasını Cenâb-ı Allâh’a arz ediyoruz. Bu yönde talepte bulunuyoruz, duâ ediyoruz. 

 

Tereddüt ettiğimiz, hakkımızda hayır mı şer mi bilemediğimiz, dînimiz ve âhiretimiz için yararımıza mı zararımıza mı, dünyalığımız için, geçimimiz için başlamaya çalıştığımız şey iyi mi olacak kötü mü olacak, diye merak ettiğimiz durumlarda Cenâb-ı Hakk’a ilticâ ediyoruz. 

 

Biz istikbâli bilemeyiz. Bazen hayır zannediyorsunuz sonu şer çıkıyor, bazen şer zannediyorsunuz sonu hayır çıkıyor. 

 

İstihâre ile; geçmişi, geleceği ve her şeyi aynı derecede bilen Cenâb-ı Allâh’ın kudretine ve ilmine sığınıyoruz. 

 

HANGİ MEVZULARDA?

 

Tereddüde düştüğümüz her hususta istihâre yapabiliriz. Lâkin burada şuna dikkat etmeliyiz:

 

•Üzerimize farz olan, vâcib olan vazifelerimiz… 

 

•Bize haram olan, yasak olan işler… 

 

Bunlar hakkında istihâre yapılmaz. Çünkü zaten vazife yapılmalıdır, yasaktan kaçınmalıdır. 

 

«–Öğle namazını kılayım mı?» diye istihâre olmaz, çünkü bu farzdır.

 

«–Kredi çekeyim mi?» diye istihâre olmaz. Çünkü bu haramdır. 

 

Bunlarda tereddüde mahal yoktur ki, istihâre yapılsın. 

 

Adam işsiz, güçsüz geziyor. İş teklif ediyorlar; 

 

«–Dur istihâre yapayım.» diyor. O kişinin bir an önce; kendisinin, ailesinin nafakasını çıkaracağı bir işe girmesi lâzım. Fakat iki iş teklifi almış, tercihte bulunamıyor. Orada istihâre yapabilir. 

 

«–Hangi alanda ilerleyeyim?» diye tereddüt ediyor, istihâre yapabilir. 

 

Bu husus şu noktadan önemli: İstihâre, bir fiilin hükmünü değiştirmez. Meselâ; evlenmek sünnettir, hattâ bazı durumlarda vâcib olur. Kişi evlenip evlenmemek istihâresi yapmamalıdır, ama; 

 

«–Teklif edilen filân hanım mı olsun yoksa filân hanıma mı karar vereyim?» o hususta istihâre uygun olur. 

 

NASIL UYGULANIR?

 

Önce iki rekât namaz kılıyoruz. Kerâhat vakti olmayan bir vakitte bunu kılabiliriz. İlk rekâtında Kâfirûn, ikinci rekâtında İhlâs Sûresi’ni okuyabiliriz.

 

Namazın ardından istihâre duâsını okuyoruz:

 

اَللّٰهُمَّ إِنّ۪ي أَسْتَخ۪يرُكَ بِعِلْمِكَ وَأَسْتَقْدِرُكَ بِقُدْرَتِكَ وَأَسْأَلُكَ مِنْ فَضْلِكَ الْعَظ۪يمِ J

 فَإِنَّكَ تَقْدِرُ وَلاَ أَقْدِرُ وَتَعْلَمُ وَلاَ أَعْلَمُ وَأَنْتَ عَلَّامُ الْغُيُوبِ J

 اَللّٰهُمَّ إِنْ كُنْتَ تَعْلَمُ أَنَّ هٰذَا الْأَمْرَ خَيْرٌ ل۪ي ف۪ي د۪ين۪ي وَمَعَاش۪ي وَعَاقِبَةِ أَمْر۪ي /

 عَاجِلِ أَمْر۪ي وَاٰجِلِه۪ / فَاقْدُرْهُ ل۪ي وَيَسِّرْهُ ل۪ي ثُمَّ بَارِكْ ل۪ي ف۪يهِ J
وَإِنْ كُنْتَ تَعْلَمُ أَنَّ هٰذَا الْأَمْرَ شَرٌّ ل۪ي ف۪ي د۪ين۪ي وَمَعَاش۪ي وَعَاقِبَةِ أَمْر۪ي / ف۪ي عَاجِلِ أَمْر۪ي وَاٰجِلِه۪ /

فَاصْرِفْهُ عَنّ۪ي وَاصْرِفْن۪ي عَنْهُ وَاقْدُرْ لِي الْخَيْرَ حَيْثُ كَانَ ثُمَّ أَرْضِن۪يJ

 

Duânın meâli:

 

“Allâh’ım! Sen’den, ilminle hakkımda hayırlı olanı bana bildirmeni, kudretinle bana güç vermeni istiyorum. Sen’in büyük fazl u kereminden ihsân etmeni istiyorum. Sen’in her şeye gücün yeter, ben ise âcizim; Sen her şeyi bilensin, ben ise bilmem; çünkü Sen bütün gizli şeyleri en iyi bilensin. 

 

Allâh’ım! Yapmayı düşündüğüm bu iş; benim dînim, hayatım, dünyam ve âhiretim bakımından / şimdi veya daha sonrası için / hakkımda hayırlı olacaksa, bunu bana takdir eyle, onu bana kolaylaştır, uğurlu ve bereketli eyle!

 

Eğer bu iş; benim dînim, yaşayışım, dünyam ve âhiretim bakımından / şimdi veya daha sonrası için / kötü ise onu benden, beni ondan uzaklaştır. Hayır, nerede ise onu bana takdir et ve onunla beni hoşnut eyle!”2 

 

Sünnet olan istihâre namazı ve duâsı burada bitiyor. Lâkin yaygın uygulamada; bunu yatmadan önce yapıp, Cenâb-ı Hakk’ın istihârenin neticesini, rüyada göstermesini beklemek şeklinde anlayışlar var. Yine tabir bakımından, beyaz veya yeşil görürse, o işin hayırlı olduğunu, siyah veya kırmızı gibi renkler görürse, hayırlı olmadığını düşünmek gibi yaklaşımlar var.

 

Hattâ, mânevî hisleri kuvvetli bazı insanların bu noktada kendilerinden rica eden kişiler için istihâreye yatması gibi uygulamalar da var. 

 

Bunlar namaz ve duâdan sonrasına eklenmiş, sünnetin parçası olmayan uygulamalardır. 

 

Peki, istihârenin neticesini nasıl anlayacağız?

 

Tıpkı duânın içinde geçtiği gibi, içimizde doğan his ile anlayacağız.

 

İçimizde o işe karşı kuvvetli bir istek oluşursa, işler kolaylaşıp sürat kazanırsa; o işin hayırlı olduğunu, duânın kabul olduğunu düşüneceğiz. 

 

İçimizde o işe karşı soğukluk meydana gelirse, olacak gibi görünen işler iptal olur, şartlar değişmeye başlarsa; yine duânın uzaklaştırmak yönünde kabul olduğunu anlayacağız. 

 

Burada bu hissi alabilmek; kulun, Cenâb-ı Hak ile irtibatıyla da alâkalıdır diyebiliriz. Tabiri câizse; alıcıları yüksek kullar, bu neticeyi daha serî alabilir. Bir kerede anlayabilir. Değilse, istihâreyi yedi kere tekrarlamak tavsiye edilmiştir.

 

Burada Peygamber Efendimiz’in bir hadîs-i şerîfini zikredebiliriz:

 

Abdullah bin Abbas -radıyallâhu anhümâ- şöyle anlatır:

 

Bir gün Allah Rasûlü -sallâl­lâhu aleyhi ve sellem-’in terkisinde bulunuyordum. Bana;

 

“–Yavrucuğum, sana bazı kaideler öğreteyim.” dedi ve şöyle buyurdu:

 

“–Allâh’ın tâlimatlarını gözet ki, Allah da seni gözetip korusun… 

 

Allâh’ın (rızâsını) her işte önde tutarsan, Allâh’ı önünde bulursun… 

 

Bolluk içindeyken (emirlerine bağlı kalmakla) Allâh’ı tanı ki, O da darlığa düşünce (kurtarmak sûretiyle) seni tanısın…

 

Bir şey isteyeceksen Allah’tan iste! Yardım dileyeceksen, Allah’tan dile!..”3 

 

Yani kulun Cenâb-ı Allah ile alışverişi o kadar açık olacak ki, istihâreden sonra kısa sürede neticeyi alabilsin. Ama eğer gafil olursa; yani istihâreyi hayatında bir kez denerse, alıcılar paslı olabilir, tutukluk yapabilir. Ama yılmamak lâzım. Bir defa, iki defa… yedi defa tekrar etmek lâzım. 

 

Bir hususta netice olmadı diye; 

 

“–Ben istihârede bir netice tahsil edemiyorum.” diye geri durmamalı. Başka bir meselede yine istihâre yapmalı. Dolayısıyla istihâresiz vakit geçirmemeli. 

 

Şunu da hesapta tutmak gerekiyor: 

 

İstihâre, istişâreye mâni değil. 

 

İSTİŞÂRE

 

İstihâremizi de yapacağız, istişâremizi de yapacağız. İstişâre neticesinde bakacaksınız ki bir tarafa doğru gönlünüz kaymaya başlamış. Veya can attığınız konuyla ilgili artık içinizde bir isteksizlik uyanmış. İşte aradığınız sinyal budur. 

 

İstişâre; danışmak, fikir almak, meşveret etmektir.

 

Kur’ân-ı Kerim; vahye mazhar olan Peygamberimiz’e dahî, sahâbe-i kiramla istişâre etmeyi emrediyor, böylece bize örnek oluyor.4 Yine Rabbimiz, mü’minleri; 

 

“Onların işleri aralarında meşveret iledir.” diyerek methediyor.5 

 

Rivâyet edilmiş:

 

Hazret-i Süleyman -aleyhisselâm-, oğluna nasihat ederken şöyle der:

 

‘‘Yavrucuğum! Ehil bir kimse ile istişâre etmeden kesinlikle bir iş hakkında karar verme! Şayet böyle yaparsan üzülmezsin.’’6 

 

Şâh-ı Nakşibend Hazretleri, istişârenin bir hikmetini de şöyle bildirmiş:

 

“Bir mevzuda gönül ehli ve aziz insanlara danışıp istişâre etmenin faydalarından biri de şudur ki: 

 

•Eğer işin sonunda kararın doğru çıktığı anlaşılırsa enâniyete kapılmaktan kurtulursun. 

 

•Şayet kararın doğru olmadığı anlaşılırsa, kusur ve noksanlığını anlar, yine enâniyete düşmezsin.”7

 

İstişâre yapılacak kişiler, hangi vasıflara sahip olmalıdır? 

 

İnsan her önüne gelenle de istişâre yapmamalıdır. 

 

Meselelere âhiret endeksli bakabilen, senin dünyanı ve dünyalık kazancını değil, âhiret kazancını düşünen insanlarla istişâre etmek lâzım. Seni hakikaten seven insanlarla istişâre etmek lâzım. 

 

Hepimizin hayatında; kendisine danışacağımız mânevî büyükler, hayırlı ağabeyler, Allah katında hatırlı dostlar olmalı. Onların bir sözü; kilitleri açar, şerleri defeder, hayırları celbeder. 

 

Modern hayatta da bu zarûrî ihtiyacı görmek için; hayat koçu, mentor gibi rehberler, psikolojik danışmanlıklar îcat ediliyor. Fakat o kişilerin mânevî hâli nicedir? Dünyamıza mı odaklanıyorlar, âhiretimize mi? Bunlar çok mühim. 

 

Yazımızı iki büyük halîfenin, kimlerle istişâre edilip, kimlerle edilmeyeceği noktasındaki tavsiyeleriyle bitirelim:

 

Hazret-i Ömer -radıyallâhu anh- buyurur:

 

‘‘…İşlerin hususunda, Allah’tan korkan kimselerle istişâre et!’’8 

 

Hazret-i Ali -radıyallâhu anh-, îkaz buyurur:

 

“Sakın şu üç kişiyi istişâre meclisinize sokmayın:

 

•Cimriyi,

 

•Korkağı,

 

•İhtiraslı kişiyi…

 

Çünkü;

 

•Cimri, sizi sıkıntı ve darlığa düşme ihtimaliyle korkutup iyilikten vazgeçirmek ister.

 

•Korkak, büyük işlere karşı azminizi gevşetir.

 

•Muhteris; âhireti unutturup da sizi dünyaya karşı ihtiraslı yaşamaya heveslendirir, nihayet kendisini de sizi de zulme dûçâr eder.”9  

 

Cenâb-ı Hak, bize dünyada da âhirette de hayırlar nasîb eylesin. Hayırlı kimselerle buluştursun. Hayırsızlardan ve şerlerden muhafaza buyursun… Âmîn… 

 

_________________

 

Buhârî, Teheccüd, 28.

Buhârî, Teheccüd, 28; Deavât, 48 [6382]; Tevhîd, 10 [7390].

Ahmed, I, 307; Hâkim, VI, 2259; Tirmizî, Kıyâmet, 59/2516.

Bkz. Âl-i İmrân, 159. 

Bkz. eş-Şûrâ, 38. Ayr. bkz. el-Bakara, 233.

Beyhakî, es-Sünenü’l-Kübrâ, X, 110.

Muhammed Pârsâ, Muhammed Bahâüddîn Hazretleri’nin Sohbetleri, (trc. Necdet TOSUN), s. 49.

İbn-i Ebî Şeybe, Musannef, VIII, 147. Benzeri Câfer-i Sâdık Hazretleri’nden de rivâyet edilmiştir.

Muhyiddîn Seydî Çelebi, Buhârî’de Yönetim Esasları, İstanbul 2000, s. 47.