NASIL GÖRDÜLER, NASIL YANSITTILAR?

Hasan TOPBAŞ hasantopbas87@gmail.com

 

Hicrî bir sene daha çabucak deverân etti ve Cenâb-ı Hakk’a şükürler olsun ki bizleri yeni bir bereketli mevsime daha vâsıl eyledi…

 

Nitekim, kadîm medeniyetimizin «Şühûr-i Selâse-i Mübâreke» şeklinde tarif ettikleri «Mübârek Üç Aylar»a artık erişmiş bulunuyoruz. 

 

Bunlardan ilki olan ve bu ay itibarıyla idrâk edeceğimiz «Receb» ayının ise, lügatte; «Korkmak; saygı duymak, tâzim göstermek» mânâlarına gelen racb kökünden türetildiği bilinmektedir.

 

Peygamber Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’in konumuzla alâkalı iki mühim hadîs-i şerîfinde de buyurulduğu üzere;

 

Evvelâ, Receb ve Şaban aylarını Ramazân-ı şerîfe kavuşmak için birer vesile addettiği duâsı:

 

“Allâh’ım! Receb ve Şaban’ı bize mübârek eyle! Bizi Ramazân’a kavuştur.” (Müsned, I, 259; Ebû Nuaym, VI, 269)

 

Akabinde ise; 

 

“Receb Allâh’ın, Şaban benim ayımdır; Ramazan ise ümmetimin ayıdır.” (Aclûnî, Keşfü’l-Hafâ, 1/423; Ayrıca bkz. Mecmau’z-Zevâid, III/143, 190; VIII/466; XII/310) şeklinde ifade ettikleri bu ay, iki kıymetli geceyi ihtivâ eder:

 

•Birincisi, ilk cuma gecesi idrâk edilen «Regāib Gecesi»dir. Üç aylar içerisinde bulunan kandil gecelerinden ilki olup, halk arasında Peygamber Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’in ana rahmine düştüğü gece olduğuna inanılması hasebiyle mü’minlerce ayrı bir ihtimam gösterilmiş, söz konusu vakitte yapılacak ibâdet ve duâların kabulüne inanılmıştır.

 

•İkincisi ise, Receb ayının 27’nci gecesine tevâfuk eden ve Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’in Cenâb-ı Hakk’ın kudretiyle; bir gecede, Mescid-i Haram’dan Mescid-i Aksâ’ya, ardından da Cenâb-ı Hakk’ın huzûruna fevkalâde bir şekilde ulaştırıldığı «Mîrac Gecesi»dir.

 

İşte, yukarıda ana hatlarıyla değindiğimiz bu kıymetli gecelerin ehemmiyetini gayet iyi anlayan, medeniyetimizin şuurlu matbuat (basın) âlemi de, gayet coşkulu ifadelerden müteşekkil yazılar ile bu değerli zaman dilimlerini kārîlerine (okuyucularına) bildirmek iştiyâkındaydılar. 

 

Dilerseniz, o devirlerde memleketimiz hudutları dâhilinde olanlarla beraber; zamanla elimizden çıkmaları sebebiyle, sınırlarımız dışarısında kalan bazı şehirlerde neşrolunmuş gazete ve dergilerden kupür örnekleri ile mâzîye doğru hoş bir yolculuğa çıkalım:

 

BALKANLARDAN ŞARK’A, LİSÂN-I TÜRKÎ İLE…

 

O günlerde idaremiz altında olmamasına rağmen, diğer İslâm beldeleri ile dînî ve kültürel bağlarını devam ettirmiş olan Selanik’te yayımlanmış «Selâmet» gazetesinin 28 ve 29 Cemâziyelâhir 1339 (9-10 Mart 1921) tarihli nüshalarında gayet latif ibârelere rastlanır. Şöyle ki;

 

28 Cemâziyelâhir tarihli nüshada, Regāib Gecesi’ne; «Amîmetü’l-mevâhib» denilerek, Cenâb-ı Hakk’ın umûmî ihsânının bol bol dağıtıldığı bir vakit olduğuna vurgu yapılmış; 

 

Yazımızın serlevhasında görülen başlık ise, ertesi gün neşredilen nüshada (29 Cemâziyelâhir) bulunmakta olup, meşhur Tanzîmat muharrirlerinden Recaîzâde Mahmud Ekrem’in yazdığı;

 

Mükrim-i Kur’an’sın ey Peygamber-i mu‘ciz-edeb,

Rahmet-i Rahman’sın ey Peygamber-i sıddîk-leb,

Müstehîl efdâline ta‘yîn-i evsâf u rüteb;

Yâ Rasûlâllâh! Yoktur gāye-i ulviyyetin!

 

Na‘tının; 

 

Yâ Rasûlâllâh! Yoktur gāye-i ulviyyetin! 

 

“Yâ Rasûlâllah, yüceliğinin ucu bucağı yoktur!” mısraından iktibas edilmiştir.

 

Kıt’ayı günümüz lisanına sadeleştirelim:

 

“Ey muârızlarını âciz bırakan bir edebî kudrete sahip Peygamber, Sen Kur’ân-ı Kerîm’i bizlere ikram edensin! Ey mübârek dudakları hep sâdık / dosdoğru olan Peygamber, Sen merhameti sonsuz Rahmân’ın rahmetisin!

 

Fazîletlerine vasıflar ve mertebeler tayin etmek imkânsızdır. Çünkü yâ Rasûlâllah, yüceliğinin sınırı, ucu bucağı yoktur!”

 


(Selâmet Gazetesi)

 

Balkanlardan devam edecek olursak;

 

Edebiyatımıza Âmâk-ı Hayal gibi bir şâheser kazandıran edîb ve mütefekkir Şehbenderzâde Ahmed Hilmi’nin de memleketi olan Filibe’de faaliyet göstermiş, «Balkan Cerîdesi»nin 12 Ağustos 1322 (25 Ağustos 1906) tarihli nüshasında şu satırlara yer verilmiştir:

 

“Evvelki akşam Receb-i şerîfin ilk cuma gecesi yani leyle-i Regāib olduğu münasebetiyle Filibe camilerinin minareleri kandillerle donanmış, i‘lân-ı fahr ve şâdî edilmişdir.

 

Hulûl eyleyen (gelen, erişen) eyyâm-ı mübârekenin (mübârek günlerin) ümmet-i Muhammed hakkında bâdî-i hayr (hayra vesile) olmasını bârgâh-ı ehadiyetden (Hak katından) niyâz eder, ihvân-ı dînimizi tebrik ederiz.”

 


(Balkan Gazetesi) 

 

ŞARK VİLÂYETLERİMİZDEN BİR MİSAL

 

1800’lerin sonu itibarıyla, Van’da aynı isimle neşrolunan cerîdenin, h. 10 Receb 1317 (13 Kasım 1899) tarihli baskısında -üstte zikredilen gazetelerde de olduğu gibi- devrin lisânına muvâfık bir üslûpla kaleme aldığı tebriki inceleyelim:

 

“Leyâlî-i mübâreke-i İslâmiyye meyânında bir kadr-i celîl ihrâz iden leyle-i mübeccele-i Regāib, geçen Cuma gicesine tesâdüf etmek cihetiyle şehrimiz cevâmi-i şerîfesi, tekâyâ-yı münîfesi kandillerle tenvîr olunarak, duâ-yı efzâyiş-i ömr ü iclâl-i Cenâb-ı Zıllullâh’ı bu gecenin kudsiyetinden istifâzaya şitâbân olan bütün ehl-i îman tarafından bir kat daha hulûs-i bâl ile tekrar edilmiştir.”

 

(İslâm’ın mübârek geceleri arasında mühim bir mevkîde bulunan yüce Regāib gecesi, geçen Cuma gecesine tesadüf etmiş olup; şehrimizin şerefli camileri ve ulu tekkeleri kandillerle aydınlatılmış ve ayrıca bu gecenin kudsiyetinden feyizlenmek için akın eden bütün ehl-i îman tarafından; Halîfe Hazretleri’nin ömür ve azametinin artması için bereket duâsı, bir kat daha gönül huzuru ile tekrar edilmiştir.)

 


(Van Gazetesi)

 

LEYLE-İ MÎRAC; BÂHİRU’L-İBTİHÂC

 

“Haftada iki gün neşrolunur; siyâsî, zirâî, ilmî, edebî, içtimâî Osmanlı gazetesidir.” şiârıyla 1900’lü yılların ilk çeyreğinde yayımlanmış olan «Eskişehir» gazetesinin, 28 Receb 1338 (20 Nisan 1920) günü; Mîrac Kandili ile alâkalı, okuyucuları ile paylaştığı tebrik mesajı ise şöyledir:

 

“Receb-i şerîfin yirmi yedinci gününe müsâdif cuma günü akşamı leyle-i mîrac bâhiru’l-ibtihâc olmak hasebiyle bilcümle mü’minîn, mü’minât ibâdât ve tâat ile iştigal ve milletin selâmet ve saâdeti içün tehlîlât ve tevhîdâtı kemâl-i samîmiyet ile huzûr-i Hazret-i Yezdân’a ref‘ u îsâl eylemişlerdir.”

 

(Receb-i şerîfin yirmi yedinci gününe rastlayan cuma günü akşamı, çokça sevindiren Mîrac gecesi olması sebebiyle; kadın-erkek bütün mü’minler, vakitlerini ibâdet ve kulluk ile geçirmiş; yine, milletin selâmet ve saâdeti için zikrettikleri kelime-i tevhidleri de tam bir ihlâs ile yüce Allâh’ın huzûruna ulaştırmışlardır.)

 


(Eskişehir Gazetesi)

 

Elbette, bu minvalde hazırlanmış makale ve tebrikâtın birçok misâlinin bulunduğunu belirtmekle birlikte, son misâlimizi ise; insanımızın Mîrâc-ı Nebî’ye verdiği kıymeti aktaran, Sivas/Gürün’de çıkarılmış «Dilek Mecmûası»nın 17’nci sayısında (m. 1923) yer alan şâyân-ı dikkat bir haberden vermeyi istedik:

 

“Geçen 15 Mart 39 akşamı leyle-i mîrâcu’n-Nebî münasebetiyle bilumum me’mûrîn ve ahâlî Kangal Nümûne Mektebi’ne dâvet olunarak mücâhede-i mukaddese uğrunda fedâ-yı cân eden ervâh-ı şühedâ-yı muhteremeye ithaf olunmak üzere mevlûd-i nebevî kıraat edilmiş ve bâdehû mekteb talebesinin tarafından verilen müsâmere halk arasında pek derin tesirler uyandırmıştır.”

 

(Geçen 15 Mart 1339 akşamı Mîrac Gecesi münasebetiyle, bütün memurlar ve ahâlî Kangal Nümûne Mektebi’ne davet edilmiş; mukaddes savaşta İstiklâl Harbi kastedilmektedir- canını fedâ eden şehidlerin muhterem ruhlarına bağışlanmak üzere Mevlid okunmuş ve ardından mektep talebeleri tarafından sahnelenen piyes, halkta, pek derin etkiler bırakmıştır.)

 

Cenâb-ı Hak, şehr-i Receb’i hakkıyla idrâk edebilenlerden eylesin!..