SÜNNETSİZ MODERNİSTLER

Mustafa Asım KÜÇÜKAŞCI tali@yuzaki.com

 

Kelimelerin zaman içinde aldığı yeni mânâlar, lisanda zenginlik ve yeni ifade imkânları meydana getirir. Başlığımızda geçen sünnetsiz ifadesi de böyle oldu. 

 

“Kur’ân yeter!” diyen, bunu da özellikle Allah Rasûlü’nün sünneti ile Kur’ân ve Sünnet üzerine bina edilen fıkıh, kelâm müktesebâtını reddetmek için yapan bir kesim var: Modernistler. Sünnet inkârcıları. 

 

Onlara artık sünnetsizler diyebiliriz. Her iki mânâyı da hak ettiklerine dair bir görüşleri ortalığa yayıldı çünkü. Görüş özetle şöyle:

 

“Sünnet yahudilere farzdır. İbrahim -aleyhisselâm- 99 yaşındayken kendisini ve oğlu İsmail’i sünnet etti. Bunu Tevrat’ta görüyoruz. Önceki dinlerde olan emirleri, İslâm ya aynısıyla alır ya hayırlısıyla alır. Kur’ân’da sünnet emri geçmediğine göre, hayırlısı olur: Yani kalktı. İslâm’da sünnet diye bir şey yoktur!..”

 

Böyle acayip bir usûl/metodoloji, böyle garip bir istinbat, böyle tuhaf bir içtihad (!), sünnetsiz modernistlerin nereye doğru savrulduklarına garip bir şâhit oldu. 

 

Düşünün: Sözlerinin devamında; 

 

“Zaten bunu aktaran Ebû Hüreyre, hakkında çok sözler söylenen biridir.” diyerek, sanki sünnet ile alâkalı tek bilgi bu sahâbî tarafından aktarılmış vehmi uyandırıyor. 

 

Şu yaman çelişkiye dikkat edin: 

 

•Tevrat’ın nakline güveniyor da bizim yüzlerce âlim, binlerce râvî ile kurduğumuz isnad sisteminin aktardığı rivâyetleri silip atıyor.

 

Tam bir şüphecilik ileri sürüp; 

 

“–Ne mâlûm Hazret-i İbrahim’in de sünnet olduğu veya evlâdını sünnet ettiği?” demiyor. Tevrat dediyse doğru. Buhârî, Müslim naklettiyse uydurma… 

 

Karışıklığı bitirmek için; artık sıhhî bir ameliyye olan sünnete, Arapçadaki adıyla «hıtân» diyelim:

 

Hıtân hakkında çok sayıda hadîs-i şerif mevcuttur. Bunların tek râvîsi Ebû Hüreyre -radıyallâhu anh- değildir. 

 

Ebû Hüreyre Hazretleri’nin aktardığı rivâyet şu:

 

“Fıtrat beştir: 

 

•Hıtân / Sünnet olmak,

 

•Etek tıraşı,

 

•Koltuk altı tıraşı,

 

•Bıyıkları kısaltmak,

 

•Tırnakları kesmek.”1

 

Hadiste geçen «fıtrat» kelimesi; 

 

•Sünnet,

 

•Peygamberlerin âdeti veya sünneti, 

 

•Bütün din ve şerîatların ortaklaşa benimsedikleri sünnet, gibi anlamlara gelir. 

 

•İnsan olarak yaratılmanın tabiî gerekleri gibi de anlaşılması mümkündür. Bu mefhum altında; 30 civarında başka fıtrî vazife sayılır ki, bunların hemen hepsi beden temizliği etrafındadır. 2 

 

Modernist ilâhiyatçı Abdülaziz BAYINDIR’ın Tevrat’tan naklettiği bilginin doğrusunu; bizim kaynaklarımız, Hazret-i Peygamber -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’den aktarıyor: 

 

“…Hazret-i İbrahim, seksen yaşından sonra kendi kendisini sünnet etti.”3 

 

Kur’ân-ı Kerim, Peygamberimiz’e İbrahim dînine tâbî olmayı emreder.4 Bir âyette de şöyle buyurulur:

 

“İnsanların İbrahim’e en yakın olanı;

 

•Ona uyanlar, 

 

•Şu Peygamber (Muhammed -aleyhisselâm-) ve 

 

(O’na) îmân edenlerdir…” (Âl-i İmrân, 68)

 

Hazret-i Peygamber; Medine’ye hicretten sonra, yaklaşık 17 ay kıble olarak Beyt-i Makdis’e yönelmekle emrolunmuştu. Efendimiz; kıblenin Kâbe’ye tahvilini tabiri câizse iple çekmiş, vahiy beklentisiyle yüzünü semâlara çevirir olmuştu.5 Bunun sebebi de Hazret-i İbrahim’in kıblesini tercih etmesiydi. 

 

Peygamberimiz’in saç tarama hususunda bile, Hazret-i İbrahim yoluna uyduğu rivâyet edilmektedir.6

 

Hâl böyleyken; Hazret-i İbrahim’in hıtân sünnetini reddetmesi, kaldırması olacak şey midir? 

 

Bayındır’ın; «hıtân»ı sadece bir sahâbî tarafından aktarılan, kıyıda köşede kalmış bir mesele gibi lânse etmesini reddetmek için, şu bilgileri de verelim:

 

Peygamberimiz yaygın görüşe göre sünnetli doğmuş, kuvvetli görüşe göre ise, dedesi Abdülmuttalib tarafından sünnet ettirilmiştir.7 Bu son bilgi de, Arapların sünneti zaten bildiğini ve uyguladığını göstermektedir. Kaynaklarımızda, ısrarla sünnet olma emrinin vurgulanmaması da bunun tabiî neticesidir. Çünkü herkes evlâtlarını zaten sünnet ettirmektedir.

 

Peygamberimiz, torunları Hasan ve Hüseyin’i yedi günlükken sünnet ettirmiştir.8 

 

Abdullah İbn-i Abbas -radıyallâhu anhümâ-, Peygamberimiz’in vefâtı sıralarında sünnet edildiğini bildirmiştir.9

 

Doğrudan; 

 

“Sünnet ol!” emri de vârid olmuştur. 

 

Küleyb el-Cühenî -radıyallâhu anh-; müslüman olmak için geldiğinde, Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz’in ona;

 

“–…Sünnet ol!”10 buyurduğunu rivâyet etmiştir.

 

Hıtân kelimesi; Hazret-i Âişe, Hazret-i Ömer, Hazret-i Osman, Ebû Musa el-Eş‘arî, Abdullah İbn-i Ömer -radıyallâhu anhüm-’den rivâyet edilen gusül ile alâkalı hadislerde de, sünnet mahalli mânâsında kullanılmıştır.11 Bu da hıtânın herkesi kapsayacak kadar yaygın olduğunu gösterir. İslâm ümmetinden kaldırıldığını değil!.. 

 

O kadar ki;

 

İnsanların mahşer yerinde yeniden yaratıldıklarında;

 

•Çıplak,

 

•Yalın ayak ve

 

•Sünnetsiz olarak haşredilecekleri, İbn-i Abbas ve Hazret-i Âişe’den rivâyet edilen birçok hadîs-i şerifte bildirilir.12 Yeniden yaratılışta sünnetsiz olunacağının vurgulanması dikkat çekicidir. 

 

«Hıtân»ın dünyada emredilmesinin hikmetinin; bilhassa idrardan arınmak ve tam temizlenmek olduğunu belirten âlimler, cennette idrar olmayacağını hatırlatırlar. Ancak sünnetsiz yaratıldıktan sonra, cennete girişte durumun değişebileceğini de nazar-ı itibara alırlar.13

 

Tıp çevreleri de, hıtân uygulamasının sıhhî faydalarını vurgulamaktadır.14

 

Sünnet velîmesi yani evlâtların sünnetinde bir cemiyet düzenleyip yemek ikrâm etmek âdeti bile, asr-ı saâdete kadar uzanır.15 

 

Hıtân uygulamasının hükmü, mezheplerimize göre sünnet ile vâcib arasındadır. «Hıtân» sünnettir lâkin, ezan gibi, «şiar sünnet»tir. Hanefî fakîhi İmam Mevsılî; «Bir belde halkı hıtân uygulamasını topluca reddetseler üzerlerine harp ilân edilir.» der.16 İmam Mâlik’ten, sünnet olmayan kişinin imamlık yapamayacağı ve şâhitliğinin kabul edilmeyeceği nakledilmiştir. 

 

Bununla beraber Hasan-ı Basrî -rahimehullah-; Rasûl-i Ekrem’in, kendisine başvurup müslüman olmak isteyen farklı milletlerden insanların, sünnetli olup olmadıklarını araştırmadığını söyler. Ahmed bin Hanbel -rahmetullâhi aleyh- de yaşlı iken müslüman olan kimsenin, sağlığına zarar gelmesinden endişe edilmesi durumunda, sünnet edilmeyebileceği görüşündedir.17 Bunlar meselenin ruhsat tarafıdır.

 

Hâsılı;

 

Hıtân, bir müslüman şiârıdır. 

 

O kadar ki; 

 

Müslümanların savaşlarından sonra, na‘şın kimliği belirlenemese de sünnetli olduğu görülürse müslüman muamelesi yapılır, sünnetsiz ise, kâfir!..18 

 

Peki kim «hıtân»a düşman olur? 

 

Pavlus!.. 

 

Hazret-i İsa’nın sünnet edildiği, Luka ve Yuhanna İncillerinde yazılı olduğu hâlde, Pavlus; şerîat düşmanlığını bu sahada da yapmış, yahudi soyundan olmayan hıristiyanların sünnet edilmesine şiddetle karşı çıkmıştır.19 

 

Günümüzde Avrupa’da hukuk ve tıp alanlarında sünnet uygulamasına karşı çıkan ve bunu bir insan hakkı ihlâli sayan bir görüş yayılmaktadır.20 

 

Sünnetsiz modernistlere duyurulur.           

 

Selâm hidâyete tâbî olanlaradır!.. 

 

__________________

 

Buhârî, Libâs, 51, 62, 64; Müslim, Tahâret, 49, 50. Ayrıca bkz. Ebû Dâvûd, Tereccül, 16; Tirmizî, Edeb, 14; Nesâî, Tahâret, 8-10; İbn-i Mâce, Tahâret, 8.

 

Riyâzu’s-Sâlihîn Şerhi, Erkam Yay.

 

Buhârî, Enbiyâ, 11, İsti’zân, 51; Ahmed, II, 322. Bakara Sûresi 124’üncü âyette; Cenâb-ı Hakk’ın, Hazret-i İbrahim’i bazı emirlerle imtihan ettiği bildirilmektedir. İbn-i Abbas’a göre bu emirlerden biri de hıtândır. Tefsîrü Abdürrezzâk, I, 76; Hâkim, Müstedrek, III, 1146; İbn-i Kesîr, Bakara, 124. 

 

en-Nahl, 123. 

 

el-Bakara, 144 ve tefsirleri. 

 

Hâkim, Müstedrek, III, 1146; İbn-i Kesîr, Bakara, 124.

 

İbn-i Kayyım el-Cevziyye; Aktaran Nebî BOZKURT, Sünnet, TDVİA. 

 

Beyhakî, VIII, 324. Bu rivâyeti kabul eden Şâfiîler, evlâtları yedi günlük iken sünnet ettirmeyi sünnet kabul etmişlerdir. Diğer mezhepler daha ileri yaşları tercih ederler.

 

Buhârî, İsti’zân, 51. 

 

10 Ebû Dâvûd, Tahâret, 129; Abdürrezzâk, Musannef, VI, 10; Beyhakî, Sünenü’l-Kübrâ, I, 244; VIII, 523. 

 

11 Muvattâ, Tahâret, 18; Müslim, Hayız, 88; Ebû Dâvûd, Tahâret, 83; Tirmizî, Tahâret, 80, 81; Ahmed, VI, 97.

 

12 Buhârî, Rikāk, 45, Tefsîr (Enbiyâ), 1; Tefsîr (Mâide), 14; Ehâdîsü’l-Enbiyâ, 8, 48; Müslim, Cennet, 56, 57, 58; Nesâî, Cenâiz, 118, 119; Tirmizî, Tefsîr, 21, 80; Kıyâmet, 3; Ahmed, I, 224, 235, 399; VI, 53; Dârimî, Rikāk, 80 vb.

 

13 İbn-i Kayyım, Tefsîr, el-A‘râf, 29. 

 

14 H. H. KADIOĞLU, İ. H. AYDIN, E. BEKİRYAZICI, «Dînî ve Tıbbî Açıdan Sünnet», Atatürk Ü. İlâhiyat F. Dergisi, sa: 25, Erzurum, 2006.

 

15 Nebî BOZKURT, Sünnet, TDVİA, XXXVIII, 157-159.

 

16 Mevsılî, el-İhtiyâr li-tâlîli’l-Muhtâr, 4/167.

 

17 Nebî BOZKURT, a.g.m.

 

18 90’lı yıllarda, yetiştirilme şekillerinden dolayı; İslâm’la, Müslümanlıkla hiç alâkaları olmayan askerî çevreler, Güneydoğu Anadolu’da toplu sünnet programları düzenleyerek, fakirlikten dolayı sünnet olamayan çocukları sünnet ettiriyorlardı. 

 

19 Salime Leyla GÜRKAN, Sünnet, TDVİA, XXXVIII, 155-157. 

 

20 Tartışmalar üzerine yapılan bir yüksek lisans tezi: Muhammed ŞAHİN, Almanya’da Sünnet (Hıtân)

 

Tartışmaları ve İslâm Hukukunda Sünnet, İÜSBE, 2023. www.bbc.com/turkce/haberler-dunya-43111930