«HAKK’I» DİYEN, YOL AŞKINA!..

Rıfat ARAZ rifat_araz@yahoo.com

 

Gör, bu varlık nizâmını;

Âlem döner, «kul» aşkına!..

Bul, o rızâ1 makamını;

Vecde giren, hâl aşkına!..

 

Oku, şerh et yer, gök âyet;

Câna indi bu hak davet!..

Dört kapıda, kıl riyâzet;

«Belâ» diyen, dil aşkına!..

 

Gönül; yol al, dolsun özün;

Hakk’a lâyık olsun yüzün!..

Seyri görsün, gönül gözün;

Su, od, toprak, yel aşkına!..

 

Çarkı, sensin eleğimin;

Dili oldun, dileğimin!..

Duy sesini, yüreğimin;

Suya hasret, çöl aşkına!..

 

Tevekkül2 et, eyle karar;

Yakın sensin, a bahtiyar!..

Gör, neyledi «O» lütufkâr;3

Odda açan, gül aşkına!..

 

Dön, bu aşkla, âleme bak;

Sen, seni gör, sende mîsak!..

Bir cânın var, eyle adak;

«Hakk’ı» diyen, yol aşkına!..

 

6 Şubat 2025, Ankara

 

 

___________________________________________________________________________________________________________________________________________________

1 Rızâ:Dînî hükümlere uyan kuldan Allâh’ın ve Allâh’ın takdirinden kulun hoşnut olması anlamında dînî-tasavvufî bir terim.” Kur’ân’da ve hadislerde rızâ kavramı üzerinde önemle durulmuş, mü’minler Allâh’ın rızâsını kazanmaya teşvik edilmiş, rızâ mertebesine ermenin en büyük mutluluk olduğu ifade edilmiştir. “Allah onlardan râzı oldu, onlar da Allah’tan râzı oldular.” meâlindeki âyetler. (el-Mâide, 5/119; el-Mücâdile, 58/22; el-Fecr, 89/28; el-Beyyine, 98/8) Allah ile kul arasındaki rızâ hâlinin karşılıklı olduğunu gösterir. Geniş bilgi için bkz. S. Uludağ, TDV İslâm Ansiklopedisi, İst. 2008, c. 35, s. 56-57.

2 Tevekkül:Allâh’a güvenip dayanma anlamında terim.” “…Cüneyd-i Bağdâdî’nin; «Tevekkül kalbin Allah Teâlâ’ya itimat etmesidir.» şeklindeki ifadesi, tevekkülün genel bir tarifidir. (Ebû Nasr es-Serrâc, el-Lüm’a [nşr. Abdülhalîm Mahmûd-Tâhâ Abdülbâkī Sürûr], Kahire 1380/1960., s. 79) Ebû Nasr es-Serrâc ve Hâce AbdullâhHerevî gibi sûfîler tevekkülün biri bütün mü’minleri kapsayan (avam), diğeri mü’minlerden özel bir zümreyle ilgili olan (havâs), üçüncüsü çok özel bir zümreye özgü bulunan (ehassü’l-havâs) üç mertebesinden söz eder. Mü’minler Allâh’a tevekkül etsinler.” meâlindeki âyet (el-Mâide, 5/11) birinci; “Tevekkül edenler, Allâh’a tevekkül etsinler.” âyeti (İbrâhîm, 14/12) ikinci; “Kim Allâh’a tevekkül ederse O, ona kâfîdir.” âyeti (et-Talâk, 65/3) üçüncü mertebedeki tevekkülle ilgilidir. Birinci mertebede; kulun kulluğun gereklerini yerine getirmeye gayret etmesi, kalbini Rabbine bağlaması, Allâh’ın kendisine yeterli olduğuna inanması, verdiğine şükredip vermediğine sabretmesi esastır. (a.g.e., s.78) Zünnûn el-Mısrî’nin; “Tevekkül; nefsin aldığı tedbiri terketmek, güç ve kuvvetten soyutlanmaktır.” şeklindeki tanımı tevekkülün bu mertebesiyle ilgilidir. “Tedbiri alan Allah’tır.” (Yûnus, 10/3, 31; er-Ra‘d, 13/2; es-Secde, 32/5) Geniş bilgi için bkz. S. Uludağ, TDV İslâm Ansiklopedisi, İst. 2012, c. 41, s. 3-4.

3 Lütufkâr: “Görmedin mi, Allah gökten (bulutlar vasıtasıyla) yağmur indirir de, onunla yeryüzü yemyeşil olur. Şüphesiz; Allah çok lütufkârdır, her şeyden hakkıyla haberdardır.” (el-Hac, 63) “Görmedin mi, Allah gökten su (yağmur) indirdi de (o sayede) yer (yüzü) yemyeşil olmaktadır. Şüphe yok ki Allah çok lütufkârdır, (her şeye) hakkıyla âgâhtır.” Fahreddin er-Râzî; «bu tür bir kulluğun sadece Allâh’a yönelik ve O’na mahsus olmasını şu sebeplere bağlar: a) Bütün lütufta bulunanlara bu hissi veren Allah’tır. b) Herkesin lütufkârlığı bir amaca yönelik olduğu hâlde; ulaşacağı bir kemal veya amaç söz konusu olmadığından, Allâh’ın lütufkârlığı yegâne hâlis olandır. c) “Sizde nimet adına ne varsa hepsi Allah’tandır.” (enNahl, 16/53) meâlindeki âyette belirtildiği üzere yaratıkların elinde bulunan imkân ve nimetlerin gerçek sahibi yine Allah’tır.» (Fahreddin er-Râzî, Mefâtîu’l-ğayb, I, 221; Bekir TOPALOĞLU «Hamd», TDV İslâm Ansiklopedisi, İst. 1997, c. 15, s. 442-445)