TEFEKKÜRE DAVET
Abdullah GÜLCEMAL abdullah_gulcemal@hotmail.com
Gel kardeşim, seninle şöyle kalıp baş başa,
Hayatı, hâdisâtı, eyleyelim temâşâ…
Hamdolsun önce bizi halk eden Rabbimiz’e,
Çok şükür İslâm gibi bir nimet vermiş bize…
Bir Peygamber göndermiş, âleme rahmet diye,
Son Rasûl’e son kitap, çekmeyin zahmet diye…
İlk emri; «Oku!» ile başlıyor kutsal kitap,
İnsan için ne şeref, böyle yüce bir hitap…
«Eşref-i mahlûk» diye O yarattı insanı,
Öyleyse kadrini bil, şükret Allâh’ı tanı…
İnsanların, cinlerin yaratılış gayesi,
Yalnız O’na kulluktur, var ise bir pâyesi…
Çünkü O âlemleri yaratan, yaşatandır,
Kudretiyle, nûruyla, rahmetle kuşatandır…
Yaratılan ne varsa, ne boş ne de gereksiz,
Bak şu masmavi gökler, nasıl durur direksiz?..
Ne bir yerde dikiş var, ne yırtık ne de yama,
Geceler tefekkürde ay ve yıldızlı semâ…
Ne muhteşem manzara, seyrine doyulmuyor,
Kâinâtın zikrinden başka, ses duyulmuyor…
Sabah tekrar doğacak, dün akşam batan güneş,
Hasretle bekliyorum, ufkumu tutan güneş…
Uyanıyor anneler, uyanıyor bebekler,
Allah kuldan ne ister, kul Allah’tan ne bekler?..
Yağan karda, yağmurda, esen yelde; «Hû!» sesi,
Onların da biz gibi sayılıdır nefesi…
Kök, gövde, yaprak, çiçek, meyve veren dala bak!
Arıda sır muhabbet; peteğe bak, bala bak!..
Yılan yerde sürünür, kuş gökte kanat çırpar,
Gönül gözü kör olan, döner kendine çarpar…
Kim hükmeden deryâya, denize, ırmaklara?
Kim vurdu bu mühürü, küçücük parmaklara?..
Saçlar niçin uzar da, kaş ve kirpik uzamaz?
O’nun hükmü bâkîdir, fânî kullar bozamaz!..
Böyle bir Mevlâmız var, inandım O’nun hüküm,
Seve seve çekerim, ağır olsa da yüküm…
Yolculuk sonsuzluğa, dünya geçici handır,
Ne yaşarsan bu handa, bil ki bir imtihandır…
Müslümansın ne mutlu; kazâ, kader ne ise,
Râzı ol Yaratan’dan sakın düşme yeise…
Kula kul olma yeter, karşı safta yer tutma!
Bir ALLÂH’ı ve bir de ÖLÜM’ü hiç unutma!..
Sahip çık her millî ve mânevî değerine!
Takılma; «fakat, lâkin, ama ve eğer»ine!..
Mukaddesat adına ne varsa hepsi bizim,
Muhafaza etmek de görevimiz azîzim!..
Bu can bize emânet, vatan bize emânet,
Bağrımızda kefensiz yatan bize emânet…
Uyuma! Uyanık ol; dostu, düşmanı tanı!
Çünkü yoktur düşmanın, ne dîni ne îmânı…
El uzatır namusa, gider mâbedi yıkar,
Zâlimdir, zulmetmekten ne usanır ne bıkar…
Kim besledi büyüttü, şu soysuz kindar nesli?
Kininden kan kusuyor, gördükçe dindar nesli…
Öldü zannetme sakın; Firavunlar, Nemrutlar…
Resm-i geçit yapıyor meydanda çağdaş putlar!..
«Lâ ilâhe illâllah!» diyeni dışlıyorlar,
Putperestler putları nasıl alkışlıyorlar!..
Karanlık aydınlarla taklitçilik illeti,
Koparır inancından, tarihinden milleti!..
Açılınca kapılar, pencereler batıya,
Temeldeki feryatlar ulaşmıyor çatıya…
«Modernlik» diye diye, «çağdaşlık» diye diye,
Kurbanlık kuzuları karanlık bir vâdiye…
Uluyarak çağırır; çağdaş çakallar, kurtlar,
Baykuşlar yuva yapmış, işte vîrâne yurtlar…
Sarığıyla sallandı sehpalarda âlimler,
Suçu ne? Günahı ne? Söyleyin, ey zâlimler!..
Kan akıyor, gül suyu damıttık imbiklerden,
Ne çektik, neler çektik, çağ içi dümbüklerden!..
Çağ çağ diye tepinip, çağlara tuzak kurun!
Ey asrın despotları, bizlerden uzak durun!..
Bir nebze insan olun, tarihten ders alalım!
Çağınız sizin olsun, biz «çağ dışı (!)» kalalım…
18 Kasım 2021