KAPİTALİZM ve DEHŞETLİ ZARARLARI

Nurten Selma ÇEVİKOĞLU nurtencevikoglu@hotmail.com

 

 

Kapitalizmin insalığa verdiği zararlar çok büyük boyuttadır. Bu sistem gelecekte sistem çöplüğüne atılmadıkça, hem bütün insanlığı hem dünyayı mahvedecektir.  

 

Kapitalizmin sebep olduğu menfîlikler, olumsuzluklar -savaşlar dâhil- pek çok konuda kendini açık bir şekilde göstermiştir. 

 

Bilhassa savaşlardaki ekonomik bilânço, mevcut kapitalin erimesi, pahalılık, alım gücünün düşmesi, insanların en gereklilere erişiminde ulaşılan zorluklar ve yanı sıra mevcut maddî problemler insanları ciddî olarak sarsmıştır. 

 

Birkaç sene önce ânîden ortaya çıkan korona virüs salgını, insanları derhâl; maske, dezenfektan, kâğıt peçeteler gibi ihtiyaç ürünlerine âdeta saldırır bir pozisyona getirdi. Hattâ ülkeler dahî birbirlerinden bu ürünleri kaçırır derecesinde yarışa girdiler. 

 

Kapitalist düzende, fırsatçılık ve stokçuluk hâkimdir. Sistem gereği toplumda olan ne varsa, olanlardan herkes kendine fayda payı çıkarmak ister. Sonrasında hemen ürünlere zam yaparlar, yetmedi, aranan ürünleri stoklarlar. Hattâ halkın kendisi dahî, diğer insanların haklarına saygı göstermeden zam gören üründen çokça alarak evlerinde biriktirir. 

 

Hâlbuki adâletli bir düzende, herkes başkalarının haklarını düşünür. Şunu baştan belirtelim ki, bugün içinde yaşanılan kapitalist düzen; insanı, malı, hayvanı, tabiatı, çevreyi yani her şeyi düşüncesizce sömüren bir sömürü sistemidir. 

 

Bu sistem, insanları; bencil, ferdiyetçi, yalancı, sahtekâr yapar. İnsanların kendi şahsî çıkarları için yapamayacağı şey yoktur. Bu maddeci sistem, duygu ve hisleri siler; sadece nesnelerin ve hâdiselerin görünen kısımlarını ve dahî kendi işine yarayan kısımlarını önemser. Başka boyutları, meselâ; 

 

«Tabiat ve çevreye tahribat verir miyim?» tarafı onu ilgilendirmez. O meselenin anladığı yönüne bakar.

 

Kapitalizmin ana gayesi, kârı en üst seviyeye çıkarmaktır. Bunun hukukî bir engeli yoktur, olsa da sistemin zayıflıklarından bir kılıf uydurulur. 

 

Her türlü hukukî olmayan yol, sistemin hilelerinden istifadeyle, kapitalistlerin isteğine uygun olarak değiştirilir, geliştirilir, kullanılır. Kişiler kendi kârlarını yükseltirken, başkaları almış almamış onu ilgilendirmez. Haydi halka olan bu yüklenmeler, belki gıdâ sektöründe bir nebze idare edilebilir. İnsanlar; yemeklerinden kısabilirler, ama sağlık sektöründe, halk kesimi, menfî durumlardan mağdur oluyor. Bilhassa özel hastahânelerde yahut özellerle anlaşmalı devlet hastahânelerinde, birilerinin cebi dolsun diye; gereksiz tahliller, gereksiz ameliyatlar, yükseltilen kanser ilâç fiyatları, maddî durumu zayıf insanları zor durumlarda bırakabiliyor. 

 

Maalesef bu sistem; zengini daha zengin, fakiri daha fakir yapıyor. Kapitalist sistemde; insanların hastalıklarıyla ilgilenilmez, onlara hasta olarak değil, müşteri gözüyle bakılır. Hastahâne sorumluları, hastanın hastalığı yerine cebindeki parayla ilgilenir. Bu gerçekten hem acımasızlık hem de iç acıtıcı bir durumdur. Bilhassa tıp sektörü, kapitalizmin en acımasız sömürdüğü alandır. Zira kapitalizmde kurallar böyle işler.

 

Yine kapitalizmde alabildiğince israf ve şov merakı hâkimdir. Sağlık hizmetlerinden tutun da turizm sektörüne kadar pek çok kamu kuruluşu ve bu müesseselere eğitim veren mekânlar, beş yıldızlı oteller, sebil gibi kullanılır. Hâlbuki bizim gibi kalkınma seviyesini tam olarak tamamlayamamış, pek çok ihtiyaç sahibi savaş mağdurunu ülkesinde barındıran bir ülke için, bunca israf yapılmamalı. Buralara harcanan meblâğlar, daha çok ilmî çalışma ve diğer insanların daha insanca yaşama ve çalışma şartları için kullanılsa daha iyi olmaz mı?

 

Ne yazık ki, merkezinde insan olmayan, temelinde güç bulunan sistem biçimleriyle bugüne kadar geldik. Ekonomik düzen olarak bakıldığında ise, 

 

•Emek

 

•Sermaye

 

•Tabiî kaynaklar ve 

 

•Girişim gücü olarak dört üretim unsuru vardır. 

 

Tabiî bunlar faaliyete geçtiğinde ortaya ücret ve kâr gibi masum sonuçların yanı sıra, fâiz ve rant (=emek verilmeden sağlanan gelir) gibi menfî durumların da çıkması söz konusudur.

 

Biz bu yazımızda, bu hakikatlerden çok, kapitalizmin çirkin yüzünü ifşâ etmeye yönelik hususları dile getirmek niyetindeyiz. 

 

Kapitalist sistem; insanları maddeye-paraya-güce düşkün, daha çok alma ve biriktirmeye dönük, hırslı ve dengesiz bir ruh hâline getirir. Kültürel ve mânevî değerlerin insan dünyasının dışına itildiği hakikati, bugün artık inkâr edilemez bir gerçektir

 

Kapitalist yani maddeyi önceleyen materyalist sistem, toplumda «sınırsız özgürlük» fikriyle, hem kişilerin hem sosyal yapının rûhî dengesiyle oynamıştır.

 

Sınırsız istek ve arzuların bulunduğu bir dünyada; her şey sınırlı olduğunda, o zaman durum ne olacaktır? Ayrıca sistemin; insan istek ve arzularını devamlı tetiklemesi sonucunda insanlar, isteyerek veya istemeden fıtrata aykırı pek çok yönelimlerin içine sürüklenmişlerdir. Son senelerde, aslında halk arasında yaşanan sosyal infialler, insan yapısının medenî olması gereğidir. İnsanın tabiatı, kapitalizmin efsunlamasının dışında gelişir. İnsanların peşinde koştukları hevâ ve heveslerin sürekli tahrik edilmesi, bütün bir insanlığı mânâ değerlerinden, kültüründen koparmış, onu tamamen maddeci bir duruma dönüştürmüştür. Günümüzde; zarûrî olmayanlar, ne yazık ki, zarûrî konuma getirilmiştir. Hâlbuki insanların faydası için yaratılmış yeraltı ve yer üstü kaynaklarının ömürleri ve ne kadar dayanacaklarının süresi belirsizdir. İnsan akıllı bir varlık olarak, dipsiz kuyuya gerekli bir şeyini atar mı? 

 

Hiç şüphesiz insanların maddî tarafları yanında, onların inkâr edilemez duygu ve his boyutları vardır. Bu yön asla ihmal edilemez. Her şeyin maddîleştiği bir dünyada, insanın rûhânî tarafı yani mânâ boyutu maddîleştirilemez. 

 

Öyle olunca sevgi-merhamet ve şefkat yoksunu, vicdansız insanlar ortalığı kaplar. 

 

Bugün olduğu gibi! 

 

Aylardır aynen ölüm makinesi hâline gelmiş İsrail kātiller sürüsü ve onları destekleyen dünya devletleri (!) ve dünya insanlığı (!) var karşımızda. Ve bunlar ağızlarından; «insanlığı, kardeşliği, barışı, eşitliği, insan haklarını, özgürlüğü» hiç düşürmezler. Ancak ne yazık ki; bugünkü insanların, insanlığın yüzüne bakacak mecâli kalmamıştır. 

 

Böylesi toplumlarda insanlar, hem şahsî hem de sosyal anlamda ruhsuzdur, huzursuzdur. Kapitalist toplumlarda; insanlar arası psikolojik sıkıntılar, buhranlar, intihar vakaları yaygındır. Şu bilinsin ki; inanç ve kültürel değerler, insanın ruh dünyasını besler, ona güç verir, bununla gönüller huzur bulur. Sisteme uygun olarak yetiştirilen nesillerde ise; akıl ve ilim odaklı insanların vicdânî tarafı gelişmez. Neticede bu vicdanı az gelişmiş insan, zaman içinde vicdansız bir şahsiyet geliştirir. İşte bu şahıs topluma karıştığında, onun olduğu her yerde hep problemler çıkar. Bugün böylelerine, her ülke sokaklarında sıkça rastlanıyor. 

 

Milletler bazında da aylardır, bebek-çocuk-kadın-sivil demeden elli bine yaklaşan insanı barbarca, vahşîce öldüren insâniyet yoksunu Siyonist kātil İsrail, dünyanın başında bir vicdansızlık çıbanıdır. İsrail’in eğitimlerinde, çocuklara ilkokuldan başlayarak müslüman düşmanlığı aşılanan insanlar da, ister istemez ilerleyen senelerde kendi dîninden olmayanlara karşı alabildiğince vicdansızlıklar sergiliyorlar. Duygu ve his sahibi insanlar; 

 

«Nasıl böyle bir vicdansızlık olabilir?» diyebiliyor. Fakat bugünkü kapitalist sistem, insanı nasıl da vicdansız yapıyor, işte her şey çok açık net ortada… Hâlbuki ideal insan tipi; kültürel-îmânî değerlerle, ilmî bilgileri dengeli bir şekilde harmanlamış insandır. Bugünkü sistem; insanı yalnızca akıl ve ilim merkezli yetiştirmekle, noksan-eksik ve hatalı yetiştirmektedir.

 

İnsanın fıtratında mevcut olan, içinin aşırı istek ve hırslarının bulunduğu konusu atlanamayan bir gerçektir. Eğer bu duygu bir şekilde terbiye edilmezse, kapitalizmin delice ve dehşetli taarruzları karşısında azgınlaşıp bencilleşiyor. Zaman içinde insan; en yakınlarını ve diğer insanların haklarını, pervâsızca istismâr edebiliyor. Neticede bu düzen; hiçbir ahlâkî değeri önemsemeyen, ne yapacaksa sadece kendi yararına yapacak, tek kendi zenginleşecek, en çok kendi kazanacak, altta kalanın canı çıkacak insanları dünya sahnesine sürüyor. Bugün durum tam da budur. Bu tablo, kapitalist sistemin getirisi insan tipinden beklenen, hedeflenen ve istenendir.

 

Reklâmlar üzerinden, yanlış tüketim alışkanlıkları oluşturularak, insanlar aşırı tüketici olmaya teşvik ediliyor. 

 

Kapitalizm bu noktada, insanları hissî anlamda, yanlış dolduruşlara getiriyor. Dolayısıyla sistem tarafından sunulan menfî dayatmalarla, insanların kitle hâlinde itaati sağlanıyor. Yine sosyal medya sayesinde hiç ihtiyaç olmayan şeyler, sanki en temel ihtiyaç gibi gösterilip, sun‘î bir tüketim kültürü oluşturuluyor. Bugün îcat edilen pek çok gereksiz eşya, AVM’lerde zarûrî ihtiyaç gibi piyasaya sürülüyor. Bunun sonucunda tabiî kaynaklar israf ediliyor.

 

Kapitalizmin kışkırttığı hız ve arzuların frenlenmesi sağlanmazsa, insanlar «öz kontrol şuuru» olmayan, devamlı yiyen, içen, eğlenen, tüketen neticede doymak bilmeyen insanlar hâline dönüşüyor. Bu sistemdekiler, daha fazla hattâ en üst seviyede kâr elde etmek maksadıyla, her türlü sahtekârlığı çevirerek insanları sömürüyorlar. İnsanların fıtratlarında mevcut olan mala-yemeye-içmeye-giymeye olan haz merakını kötüye kullanan kapitalist çevreler, her sene çıkardıkları yeni moda trendleriyle, sırf kendi çıkarları adına insanların ceplerini boşaltıyorlar.

 

Bu düzende aşırı özgürlükler teşvik edilerek; insanların değer adına neleri varsa hepsini hayatlarından silerek, sadece madde ve akıl eksenli bir hayat tarzı önlerine sunuluyor. Böylece sistem, insanı kendine bağlıyor. Ne var ki; -sözüm ona- bu yapılanlar, insanları mutlu etmeye yetmiyor. Bu sistemin ürettiği fertler; devamlı huzursuz, hiçbir şeyden tatmin olmayan, her şeyden şikâyetçi, stresli, buhranlı insanlar oluyor, intihar vakaları artıyor. 

 

Bir de şu husus var, materyalist sistemde, insanlara aşırı özgürlük pompalanıyor. 

 

Özgürlük adı altında, toplumun genel ahlâk anlayışının dışındaki davranışların icrâ edilmesi özgürlük olamaz. 

 

Bilhassa kadınların; «Özgürüm!» düşüncesiyle orasını-burasını açarak sokaklarda gezmeleri, erkeklerin psikolojisini bozuyor, gençlerimize ve çocuklarımıza kötü örnek oluyor, toplum ahlâkını menfî etkiliyor. 

 

Toplumun ahlâk kurallarını hiçe sayan böylesi bir özgürlük anlayışı kabul edilemez. İnsanlar; içinde yaşadıkları toplumların ortak kültürel değerlerini ihlâl edici bir özgürlük anlayışıyla hareket edemezler, etmemelidirler. Yoksa bugün olduğu gibi her şey yozlaşır, değerlere umursamaz bakılır. Bu tür ahlâksızlıklar… yetmedi bir de eşcinsellik, LBGT, deistlik, ateistlik çıktı. Ama adı üstünde zaten materyalist sistemde yaşamaktayız. Her türlü sapkın akım serbestçe ortada dolaşabiliyor. Kanunsa kanun, kendi anlayacakları dilden; efendim tıpkı Rusya’daki gibi devlet eliyle, her türlü sapkınlık ve ahlâksızlıklar, özgürlük terânesiyle sokaklarımızda kol gezmemeli. Kimse kusura bakmasın, bu da benim -özgürlük- anlayışımdır.

 

İnsanın biyolojik anlamda sürekli arzu ve isteklerinin tahrik edilmesi ve kötüye kullanılması, dünya üzerinde var olan enerji kaynaklarının aşırı tüketilmesine sebep oluyor. 

 

Bunlara ilâveten bir de sahipsiz tabiatı tahrip ederek, tabiat kaynaklarına da saldırıyorlar. Kapitalizmin çevre üzerinde pek çok olumsuz etkileri var. İçme suyu kaynaklarının, nehirlerin-denizlerin kirlenmesi, kimyevî-biyolojik-nükleer atıklardan kaynaklanan gayet ciddî problemler, karbon salınımının artması, küresel ısınma, iklim değişikliği, erozyon sebebiyle ekilebilir alanların azalması gibi sıkıntılar, kapitalist düzenin getirdiği çok önemli çevre problemleridir. 

 

Bunlar maddeci zihniyetin kirli ellerinin sonuçlarıdır. 

 

Çevrenin korunmasına dair insanlarda bir şuur oluşturmak, artık bir eğitim meselesidir. Tedbir alınmazsa, gözümüzün önündeki tabiî servetlerimiz bir bir telef olup gitmektedir ve gidecektir. Bu hususlar, önceleri çevreye karşı «gönüllülük» esası ile başlanmışken; son durumlar, artık bu işin kanunlarla denetlenmesi ve yasalarla korunması gerektiğini ortaya koymuştur. 

 

Kapitalist dünya sisteminin problemlere karşı ortaya koyduğu tavır, kör ve sağırı oynamaktır. 

 

Tabiata sahip çıkılmadığından, materyalistler onu istediği gibi tahrip etmekte rahat davranmaktalar. Buna devlet olarak müsaade edilmemelidir. Kapitalistler; her gün bir önceki günden daha fazla doymak bilmeyen bir iştahla, bâkir alanlara saldırmaktadır. 

 

Fakat işte bu veya bir başka şekilde anlatılınca; bu çevre kaygıları azınlıkta kalmayıp, bütün bir insanlığın endişesi hâline gelir, geliyor ve gelecektir. 

 

Materyalizmin artırdığı çevredeki menfî ekolojik tahribatın ve yıkımın hız kazandığı süreçler yaşanıyor. Sistemde mevcut olan acımasız bir rekabet savaşıyla, saygı-hürmet yok olup gitti, kazançlar şişti ve bu kazançlarla yeni yatırımlar bollaştı. Maksatları kazanmak olanlar, kazandıkça kazandı. Dolayısıyla vicdan yönü eksik büyüyen, zengin kapitalist bir zümre oluştu. 

 

Peki, kapitalizmin çirkinliklerine karşı ne yapılabilir? 

 

En başta eğitim kurumları, sosyal medya organları ve sivil toplum kuruluşlarının kamuya ait her türlü alanda kapitalizmin tuzaklarına karşı insanımıza, içtimâî olarak şuurlandırıcı eğitimler ve bilgilendirici çalışmalar yapması elzemdir. Vakıf ve dernekler de üzerlerine düşeni yerine getirmede çok titiz davranmalıdır. Meselâ; yanlış tüketim hususunda, insanları uyuşturan, uyuşturucu zevklere yönelik farkındalık eğitimi verilmelidir. Çünkü reklâmlarla teşvik edilen, meşrû olmayan, ahlâksızlığı tetikleyen, eleştiriden yoksun bir eğlence şeklinin, kişiye insan olarak seviye düşüklüğünden başka bir kazancı olmaz.

 

İnsanlar kapitalizm ile lükse alışmakta ve buna erişim için de her türlü yanlış yollar çekinilmeden kullanılmaktadır. Yalan, insan kandırma, sahtekârlık, fâiz, tefecilik, rüşvet, karaborsa, stokçuluk, dolandırıcılık gibi her türlü kirli işlere rahatlıkla pervâsızca başvurulmakta. Bu sistemde daha çok kazanmak için; çalışmadan, alın teri dökmeden, gayret sarf etmeden, oturduğun yerden nice kârlar elde ediliyor. Masa başında, iki tuşla birçok rantlar devşiriliyor. Peki, yok mu bunun telâfîsi?

 

Meselâ; zengin insaflı bir kitlenin, muhtaçlara yardım etmesi ancak vicdan ve değer işidir. Yoksa bu davranış, sisteme uyan ve yakışan bir davranış değildir. 

 

Şu bilinmeli ki; 

 

İnsanoğlunun aklî yönü ilimle beslenirken, hissî yönü ihmal edilemez. Çünkü insanın maddî anlamda aklı, soyut anlamda ise vicdanı vardır. 

 

İnsanların zayıf taraflarının, kapitalistler tarafından kötüye kullanılmaması için, insanlarda mânâ ve inanç değerlerine karşı kolektif bir şuur oluşması lâzımdır. Bugün sistem gereği mevcut olan bütün menfî, ayarsız duyguların törpülenmesi ve bir denge içinde ilkeleşmesi ancak değer muhtevâlı davranışlarla mümkündür. 

 

Son senelerde bizim coğrafyada, İslâm düşmanı cenâhın icrâ ettiklerine bakıldığında, ağızlarından «insanlık» lâfları düşmeyenlerin, kendi insanlıklarının yerlerde süründüğünü gördük. Sonuç olarak kapitalizm, sosyalizm, marksizm, liberalizm ve diğer bütün -izmler iflâs etmiştir. Ancak insanın fıtratına ezelde «mukaddes ruh» üflendiğinden, eninde-sonunda bütün bir insanlık, üzerindeki ölü toprağını atarak hakikati bulacak ve Hakk’a koşacaktır. 

 

En kısa zamanda bütün bir insanlığın İslâm’a kavuşması duâsıyla…