TEDAVİ ve BAKIM FIKHI

Dr. Ahmet Hamdi YILDIRIM 

 

KORUYUCU HEKİMLİK

 

Ömrümüz ve bedenimiz, âhireti kazanmak için bu dünya hayatında bize verilmiş bir emânettir, bir sermâyedir. Bu emâneti korumaz, bu sermâyeyi dikkatli kullanmazsak, âhireti kazanmak yolunda zarar etmiş oluruz. 

 

Dînimizin korumayı esas aldığı beş değerden biri «can»dır. Bu temel prensip sebebiyle, sağlığa zararlı şeylere cevaz verilmez, sıhhati koruyucu şeyler ise teşvik edilmiş olur. 

 

Efendimiz; 

 

“Hastalık gelmeden sıhhatin değerini bil!”1 buyururken ve «sıhhat»i, kıymeti bilinmeyip, insanın en çok aldandığı nimetlerden biri olarak tavsif ederken;2 bu hususun da altını çizmektedir. 

 

Hazret-i Peygamber -aleyhissalâtü vesselâm- Efendimiz; dînin hayatın tamamına şâmil olmasının bir gereği olarak, hayatın tamamı ile ilgili bize tavsiyelerde ve öğütlerde bulunmuştur. Elbette bu cümleden olmak üzere, tedaviyle alâkalı tavsiyelerde de bulunmuştur.

 

Tedavi iki türlüdür:

 

•Hastalık gelince,

 

•Hastalık gelmeden…

 

İkincisine koruyucu hekimlik denilir ki; İslâm’ın ve Peygamberimiz’in tavsiyeleri daha ziyade bu çerçevededir. Elbette, emâreleri gözüken bazı hastalıkları tedaviye yönelik tavsiyeleri de vardır. 

 

Hadîs-i şerif ne güzel bir hayat ölçüsü veriyor:

 

“Hiçbir kişi, midesinden daha tehlikeli bir kap doldurmamıştır. Oysa insana kendini ayakta tutacak birkaç lokma yeter. Şayet mutlaka çok yiyecekse, midesinin üçte birini yemeğe, üçte birini içeceğe, üçte birini de nefesine ayırmalıdır.” (Tirmizî, Zühd, 47. Ayrıca bkz. İbn-i Mâce, Et‘ıme, 50)

 

Efendimiz’e nisbet edilmesi problemli olsa da, şu söz de meşhur bir rivâyettir:

 

“Mide bütün hastalıkların evidir. Bütün hastalıkların baş ilâcı da perhizdir.”3

 

Yani yediğine, içtiğine dikkat edeceksin. 

 

Bugün erbâbı acı acı söylüyor: 

 

“Dünyanın bir kısmı açlıktan ve yetersiz beslenmekten; diğer kısmı da aşırı yemekten, obeziteden ölüyor!”

 

Her ikisi de perhizle alâkalı. Vücudun ihtiyaç duyduğu maddeleri, kâfî miktarda alması lâzım. Ne fazla ne eksik!.. 

 

Eğer bir hastalık söz konusu olduysa, o zaman o hastalığa sebebiyet veren şeyleri yemekten içmekten uzak duracaksın. 

 

Böylelikle insan kendisini tedavi edecek. Ama eğer bir insan kendine zararlı olan şeyleri bile bile yemeye içmeye devam ederse; istediği kadar ilâç tüketsin, onun hastalığı iyileşmez.

 

Bugün de birçok hastalığı «perhizle» tedavi ediyorlar.

 

İşte; «Tip 2 şeker hastalığı» beslenme tarzıyla alâkası en bariz olan hastalıklardan bir tanesi.

 

Eğer karbonhidratsız yani şeker muhtevâsız beslenme alışkanlığı edinirse biri, o illetten kurtuluyor.

 

Ama bunun yerine; 

 

“–3 öğün ye, 5 öğün ye, üstüne bir de insülin yap, ilâç kullan!” diye bir telkin var. Onların derdi; iyileşmesin, hep ilâç satın alsın… 

 

TIBB-I NEBEVÎ

 

Hadîs-i şeriflerde böyle umumî, koruyucu hekimlikle alâkalı olmanın yanında, hususî tavsiyelerde bulunabiliyor. Hattâ bunların bir araya getiren literatüre «tıbb-ı nebevî» denilmiştir. Bu hususta yazılmış müstakil eserler vardır. 

 

Efendimiz -aleyhissalâtü vesselâm-’ın tıp ile ilgili tavsiyelerini; işin uzmanı olan hem tıp yönü hem de dînî tahsili olan âlimlerimiz, eskiden beri şöyle değerlendiriyorlar: 

 

«Tıbb-ı nebevî» de denilen, Efendimiz -aleyhissalâtü vesselâm-’ın tıbbî tavsiyeleri, -mutlak sûrette- uzmanı tarafından kişiye özel tavsiye edilmelidir.

 

Efendimiz -aleyhissalâtü vesselâm-’ın sünnetinde de gördüğümüz üzere; Efendimiz’e aynı soru farklı farklı kişiler tarafından soruluyor, hepsine farklı cevap veriyor. 

 

Aynı şekilde tıbbî alanda da sorulan sorulara, Efendimiz -aleyhissalâtü vesselâm- farklı cevaplar verebiliyor.

 

Binâenaleyh;

 

Efendimiz -aleyhissalâtü vesselâm-’ın hacamat olsun veya benzeri tıp alanındaki nasihatleri, sahanın uzmanları tarafından, o kişiye ne kadar fayda getirip getirmeyeceği bilinerek tavsiye edilmeli. 

 

Meselâ;

 

Kur’ân-ı Kerim, balda şifâ olduğunu söylüyor. 

 

Efendimiz -aleyhissalâtü vesselâm- da bunu te’yîd ediyor.

 

Ama eğer bünye bir defa kimyevî maddelerle zehirlenmiş, şeker hastalığı gibi bir hastalıkla müptelâ olmuşsa böyle bir kişi;

 

“–Bal şifâdır, ben bal yiyeyim, tedavi olayım.” diye düşünürse, -Allah muhafaza etsin- sağlığını çok daha kötü bir hâle getirebilir. 

 

Yine Efendimiz -aleyhissalâtü vesselâm- kendisine danışan bazı hastalara yönelik bir tedavi tavsiye etmiş, bir başkası da; 

 

«–Peygamber tavsiye etmiş ise ben de yapayım.» diye düşünüp yaparsa kendisine zarar verebilir. 

 

Niye?

 

Tıbbî danışmanlıklar tıpkı hukukî danışmanlıklar gibi kişiye özeldir. 

 

Mevzunun başka incelikleri de vardır:

 

Efendimiz -aleyhissalâtü vesselâm-’ın «şifâlı» dediği hangi bölgenin balıdır? Hangi çiçeğin balıdır? Hangi hastalığa iyi gelir? Biliyoruz ki ballar çeşit çeşit… Ham bal, beyaz bal, çam balı, çiçek balı, kestane balı… Bunun türünün yine uzmanları tarafından tespit edilmesi lâzım.

 

Mantarın suyunun göze şifâ olduğuna dair rivâyetler var. Hangi mantar? Hangi göz hastalığı?4 

 

Hacamat, kan aldırmak demek. Belli usûllerle insanın kan aldırması demektir. Bazı zayıf, kansızlık hastalığı olan bünyeler için, kan aldırmak uygun olmayabilir. 

 

Meselâ kanının pıhtılaşmasında problem olan hastalar var. Böyle birine hacamat yapılsa kan durdurulamaz ve -Allah muhafaza eylesin-;

 

“–Ben bir sünneti yerine getiriyorum.” derken ölümüne sebebiyet verebilir. 

 

Ama işin uzmanı olan kimseler, kişinin bünyesine de, hastalıklarına da bakarlar ve ona göre derler ki: 

 

“–Efendimiz -aleyhissalâtü vesselâm- şu tür hâdiselerde, şu tür şahıslar için hacamatın şifâ olduğunu söylemiştir siz de hacamat yaptırın.”

 

SÜNNET MİDİR?

 

Bazı kişiler, Peygamberimiz’in «sünnet-i zevâid» denilen, beşerî vasıflarla yaptığı şeyleri yapmanın sünnet olmadığını iddia edebiliyor. Yani yemek yemek, uyumak, su içmek beşerî ihtiyaçlardır. Tedavi de böyledir. 

 

Ancak; Efendimiz, kendisi yaptığı gibi, husûsen de ümmetine mânevî bir tarzda tavsiye buyurmuş ise, bu nasihatleri zevâid diye önemsiz addetmemek gerektiği kanaatindeyiz. Sadece tatbiki için uzmanlığın gerektiğini vurguluyoruz. 

 

Binâenaleyh;

 

Eğer Efendimiz -aleyhissalâtü vesselâm-’ın tavsiyesi olan bir şey; uzmanların kişiye tavsiye etmesi ile birleşirse, bunun yapılması daha uygundur, sevaptır. 

 

Meselâ;

 

Misvak kullanmak.

 

Misvak ağzımızı temizlemek için, dişleri temizlemek için, dili, damağı temizlemek için kullanılan, «erak» adlı ağacın dallarından kesilip hazırlanan tabiî bir âlet. Nitekim Hazret-i Peygamber Efendimiz;

 

“Misvak kullanmak ağzın temiz kalmasına ve Rabbin râzı olmasına sebeptir.” (Nesâî, Tahâret, 4; İbn-i Huzeyme, Sahih, I, 70) buyurmuştur.

 

Misvak yerine fırça kullanabilir miyiz? Kullanabiliriz. 

 

Ama fırçanın kullanımıyla «misvak»ın kullanımı eğer söz gelimi ağız temizliği açısından aynı faydayı sağlıyor ise, Peygamber Efendimiz misvak kullandığı için, biz misvağı O’nun sünneti olarak kullanırız. 

 

Fakat bugün biliyoruz ki, misvak kullanmak; fırça ve macun kullanmaya göre daha sağlıklıdır, daha yerindedir. Çünkü bazı diş macunlarında sağlıksız maddelerin olduğu zaman zaman dile getirilmektedir. Güzelce yumuşatılmış bir misvak da, plâstik bir fırçaya göre her zaman daha yumuşak ve etkilidir. 

 

Ama burada da meselâ;

 

“–Misvak kullanmak sevap, senin misvağını ver ben kullanayım, benimkini al sen kullan!” diye bir uygulama sünnet olarak yapılabilecek bir uygulama değildir. Maalesef, dünya müslümanları içerisinde bu gayr-i sıhhî uygulamayı sünnet diye yapan ve sürdürenler var. Abdest alma mahalline bırakılmış, herkes tarafından kullanılan misvaklar var. Bu, sünnetin ihyâsı değil!.. Herkesin misvakı şahsına ait olmalı. 

 

Hacamatta da, her şahıs için ayrı jilet veya bisturi (ameliyat bıçağı) kullanılması lâzım. Eğer buna dikkat edilmezse; «Hacamat sünnetini yerine getiriyorum.» derken, kan ile bulaşan hastalıkları yaymak gibi bir yanlışa ve zarara düşülmüş olur. 

 

Binâenaleyh;

 

Hazret-i Peygamber -aleyhissalâtü vesselâm- Efendimiz’in sünnetini de sünnete uygun bir şekilde uygulamak lâzım. Hazret-i Peygamber Efendimiz’in tedavilerini, uzmanına danışarak tatbik etmeli. 

 

HACAMAT NEDİR?

 

Hacamat iki omuz arasından, sırttan, başın arka tarafından yahut vücudun herhangi bir yerinden tedavi maksadıyla kan almaya verilen addır. Hazret-i Peygamber Efendimiz -aleyhissalâtü vesselâm- Efendimiz’in sağlıkla ilgili tavsiyelerinden ve bizzat tatbik ettiği sünnetlerden biridir hacamat. Hazret-i Peygamber Efendimiz’in hacamat olduğunu da hadîs-i şeriflerden biliyoruz.

 

Hacamat; belirli bir hastalığın tedavisi olmaktan ziyade, koruyucu hekimlik denilen sahadaki tıbbî uygulamalardandır. 

 

Tesir mekanizması hakkında şunlar dile getirilir:

 

•Hacamat, kan fazlalığını vücuttan atar ve vücudun taze kan üretmesine yol açar.

 

•Hacamat; rahatsızlığın hissedildiği bölgede steril (mikrop kapmayacak, temiz) bir yara açılarak, vücudun bağışıklık sisteminin o bölgeyle alâkalı uyarılmasıdır.

 

•Kılcal damarda birikmiş; ağır metaller taşıyan kanı ve ödemi vücuttan atarak, tazelenme meydana getirir. 

 

Ameller niyetlere göre değer kazandığına göre, sünnete uymak niyetiyle ve bize emânet olarak verilen beden sağlığımızı muhafaza etmek için hacamat yaptırmak ibâdet değeri taşır.

 

Çünkü Hazret-i Peygamber Efendimiz; ibâdetlerimizi canlı ve zinde olarak yapabilmemiz için, beden sağlığımıza ehemmiyet vermemizi tavsiye etmiştir. Bir insanın vücudunu, bedenini emânet olarak görüp elbette o bedene sağlık açısından gerekli olan ilgi ve alâkayı göstermesi lâzım gelmektedir. 

 

Nitekim Hazret-i Peygamber -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz buna dikkat etmişlerdir. Bu yüzden Efendimiz -aleyhissalâtü vesselâm- hacamat olduğu ve bizlere de hacamat olmayı emrettiği için, hacamat bir ibâdettir. 

 

Nitekim;

 

Hazret-i Peygamber -sallâl­lâ­hu aleyhi ve sellem- Efendimiz, Ebû Taybe adında hacamat ile meşgul olan bir kimseye gider ve ona hacamat yaptırırdı. Başından kan aldırdığı ve hacamat yaptırdığı kimseye ücretini ödediği ve şöyle buyurduğu rivâyet edilmektedir:

 

“–Hacamat, sizin en iyi tedavi usûllerinizden biridir.”5 

 

Rivâyetlerden Peygamber Efendimiz’in; 

 

•Başın ortasından,6 

 

•İki omuz arası, 

 

•Boyun7 

 

•Kalça,8

 

•Ayak burkulmasından9 hacamat yaptırdığını öğreniyoruz.

 

Bir başka hadîs-i şerifte de Nâfi -rahmetullâhi aleyh-’ten rivâyet edildiğine göre;

 

İbn-i Ömer -radıyallâhu anhümâ- kendisine;

 

“–Nâfi! Kan fazlalaşmak sûretiyle beni yedi, bana galebe çaldı. Yani vücudumda ödem oluştu, kan birikti. Bunun için sen bana hacamatçı getir. Genç ve mahir bir hacamatçı seç. Yaşlı veya çocuk hacamatçı seçme!” diyor.10

 

Burada hekim seçiminde dikkat edilmesi gereken hususlara İbn-i Ömer -radıyallâhu Teâlâ anhümâ- Efendimiz’in dikkat çektiğini görüyoruz. 

 

Dolayısıyla;

 

Bu bilgilerden anlıyoruz ki, hacamat insan sağlığına birçok katkıda bulunan tıbbî bir usûldür. Özellikle de bazı deri hastalıklarının tedavisinde, hacamatın çok faydasının olduğu söylenmektedir. Bu yönüyle hem sağlığımızı korumak hem de Hazret-i Peygamber -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz’in emrine ittibâ etmiş olmak için, biz müslümanlar usûlüne uygun hacamat yaptırırız. 

 

Hacamatın aç karnına daha faydalı olacağı ve besmeleyle başlanması da hadislerde yer almaktadır.11

 

Hangi sıklıkla yapılacağı, bedenin hangi noktalarından yapılacağı, bu işin uzmanlarına aittir. 

 

Tarihlerle alâkalı, yani haftanın günleri ve kamerî ayın hangi günlerinde yapılacağı ile ilgili birçok rivâyet bulunmaktadır. 

 

•Kamerî ayların 17, 19 ve 21’inci günlerini tavsiye eden hadîs-i şerifler vardır.12 

 

•Pazartesi, salı ve perşembe günleri tavsiye edilirken; çarşamba, cuma, cumartesi ve pazar günlerinden sakındıran rivâyetler vardır.13 Ancak günlerle alâkalı rivâyetlerde ihtilâf bulunmaktadır.14 Bu sebeple tedavi gerekiyorsa, gün göz ardı edilebilir. Koruyucu hekimlik için yapılıyorsa, günlere riâyet daha uygun olur.

 

Hâsılı;

 

Peygamberimiz tedavi olmayı tavsiye etmiştir. 15 asır öncesindeki tedavi usûlleri gibi, zamanımızdaki tedavi usûllerinden de kendilerini bu sahalarda yetiştirmiş mütehassıslar vasıtasıyla istifade ederiz. 

 

Başta gıdâ hususunda olmak üzere; israftan, ifrat ve tefritten uzak bir hayat sürmek, Efendimiz’in koruyucu hekimlik alanındaki tavsiyelerine riâyet etmek, bizi birçok hastalıktan koruyacaktır. 

 

Cenâb-ı Hak sıhhat ve afiyet içinde yaşatsın. Hastalıklarımıza devâ ve şifâ ihsân eylesin. Âmîn…          

 

________________

 

Buhârî, Rikāk, 3; Tirmizî, Zühd, 25.

 

Buhârî, Rikāk, 1. Ayrıca bk. Tirmizî, Zühd, 1; İbn-i Mâce, Zühd, 15.

 

Aclûnî, Keşfü’l-Hafâ, II, 252; Şemseddin es-Sehâvî, el-Makāsıdü’l-Hasene, I, 611.

 

Bkz. Halit ÖZKAN, «Rivâyet, Anlam ve Yorum: Mantar Hadîsinin Serencamı», İslâm Araştırmaları Dergisi, 48 (2022): 1-45.

 

Buhârî, Tıb, 13; Müslim, Musâkāt, 62, 63.

 

Buhârî, Tıb, 13, 15.

 

Ebû Dâvûd, Tıb, 4; Tirmizî, Tıb, 12; İbn-i Mâce, Tıb, 21.

 

Ahmed, XXIII/145, H. No: 14856; Ebû Dâvûd, Tıb, 1, H. No: 3866.

 

İbn-i Mâce, Tıb, 21, H. No: 3485.

 

10 İbn-i Mâce, Tıb, 22, H. No: 3487; Hâkim, Müstedrek, II/231, H. No: 7481.

 

11 İbn-i Mâce, Tıb, 22, H. No: 3487; Hâkim, Müstedrek, II/231, H. No: 7481.

 

12 Ebû Dâvûd, Tıb, 5, H. No: 3861; Hâkim, Müstedrek, II/233, H. No: 7475.

 

13 İbn-i Mâce, Tıb, 22, H. No: 3487; Hâkim, Müstedrek, II/231, H. No: 7481.

 

14 Gün rivâyetlerinin zayıf olduğu kanaati hâkimdir. Nevevî, el-Mecmû, IX/59-62.