KUR’ÂNÎ TÂLİMATLAR -7- İSLÂM’DA VEFÂ

Yazar: Osman Nûri TOPBAŞ Hocaefendi VEFÂ YOKUŞU Mehmed Âkif, kızının nikâh akdine çok sevdiği ahbâbından olan Bosnalı Ali Şevki Efendi’yi de davet etmişti. Yaşlı Hocaefendi bu davete biraz geç geldi ve gecikme sebebi olarak da, Vefâ Yokuşu’ndan çıktığını söyledi. Merhum Âkif, tebessüm ederek düşündürücü ve nükteli şu mukabelede bulundu: “Hangi Vefâ Yokuşu’ndan bahsediyorsun Hoca Efendi? Nesl-i hâzır (şimdiki nesil) o […]

Continue reading »

BU ÇINAR SOLMAZ!

ECRÎ (Huzeyfe YÜKSEL)   Dün, dedem şanlı mühür vurdu, huzur doldu cihan, Anla! Şaşmazdı adâletteki hassas mîzan. Ceddim Osmanlı yıkılmaz diri İslâm kalesi, Bir tohumken yetişip oldu çınar merhalesi. Göğe dal dal uzanan yerdeki devlet bu çınar, Hep adâlet dağıtır dalları, rahmet bu çınar. Şimdi çıkmış da zehir ruhlu lisanlar satılır, O büyük devlete hâince çamurlar atılır. Laf müzevvirleri kalkıp […]

Continue reading »

BİR OSMANLI ÇINARININ ARDINDAN…

Mustafa Asım KÜÇÜKAŞCI tali@yuzaki.com Ramazân-ı şerîfin ilk gecesi, bir Osmanlı münevveri, dâvâ adamı, tarihçi ve muharrir Kadir MISIROĞLU Hakk’a yürüdü. Seksen altı senelik ömrü, Hak ve hakikate kalem ve kelâm ile hizmet ve gayretlerle doluydu. Bu çileli yolda nice fedâkârlıklara tahammül etti, asla taviz vermedi. Kendisine Cenâb-ı Hak’tan rahmet dilerken, onun şahsiyetinin ve vermek istediği mesajın öne çıkan noktalarını tebârüz […]

Continue reading »

EĞER MAKSUT ESERSE, MISRA-I BERCESTE KÂFÎDİR!

Hadi ÖNAL hadional23@gmail.com «Berceste», Farsçadan dilimize geçmiş bir kelime… Sağlam, latîf, seçme, güzel, kolayca ve hemen hatıra gelen ancak yüksek bir mânâ taşıyan söz anlamında kullanılmaktadır. Mısra-ı berceste ise, edebiyatımızda; yüksek anlamı olan, şiiri ve şairi unutulduğu hâlde özü unutulmayan, dilden dile dolaşarak günümüze ulaşan şiir demektir. Kısaca anlamlı, hikmetli söz de diyebilirsiniz «mısra-ı berceste» için. Tarihte bir Kanunî Sultan […]

Continue reading »

Hayatın Bütün Muhtevâsında; İSLÂM’I YAŞAMAK

YAZAR: Osman Nûri TOPBAŞ Hocaefendi SEN KİMİNLESİN? Bir vâiz, kürsüde âhiret ahvâlini anlatmaktaydı. Cemaatin arasında Şeyh Şiblî Hazretleri de vardı. Vâiz efendi, Cenâb-ı Hakk’ın âhirette soracağı suallerden bahsederek; “–İlmini nerede kullandın, sorulacak! Malını-mülkünü nereden kazanıp nereye harcadın, sorulacak! Ömrünü nasıl geçirdin, sorulacak! İbâdetlerin ne durumda, sorulacak! Harama-helâle dikkat ettin mi, sorulacak!..” Bunların ardından; “Şunlar şunlar da sorulacak!..” diye, hepsi de […]

Continue reading »

YALNIZ SAHÂBÎ

Abdullah Mesud HIDIR mahidir@gmail.com Sahâbîlerden Ebû Zer el-Gıfârî -radıyallâhu anh-, Gıfâr kabîlesine mensuptur. Mekke’de Hazret-i Peygamber -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’in insanları İslâm’a davet ettiğini duyunca oraya gitti ve müslüman oldu. Bunun üzerine müşrikler onu öldüresiye dövdü. Abbas -radıyallâhu anh- onu müşriklerin elinden kurtardı. Daha sonra kabîlesinin yanına dönerek onları İslâm’a davet etti. Uhud, Hendek, Tebük savaşlarında sahâbîlerle omuz omuza küffârla […]

Continue reading »

ZORLA MI?

Asım UÇAROK “Dinde zorlama yoktur!..” (el-Bakara, 256) Bu âyeti; dînin dünya sahasına karışmasına mâni olmak isteyenler pek severler, bize sık sık tebliğ ederler!.. «Madem zorlama yok, bizi zorlamayın!» demeye getirirler. Böylece; İslâm’ı tebliğ etmeyi, iyiliği emredip, kötülükten men etmeyi, adâleti, hakkı, sabrı ve merhameti tavsiye etmeyi de ikrah / zorlama imiş gibi göstermeye çalışırlar. Kimseye karışmayan, vicdana ve camiye mahpus […]

Continue reading »

«BİR OSMANLI MÜNEVVERİ GÖÇTÜ UKBÂYA…»

TÂLÎ (Mustafa Asım KÜÇÜKAŞCI) -Üstad Kadir MISIROĞLU’nun Vefatına Tarih- Kadir Gecesi bir yiğit geldi dünyâya, Adadı ömrü, çiğnenen hakkı ihyâya… Yazdı, anlattı, haykırdı, yasak gerçeği, Sebil eyledi, hayatı yüce dâvâya… Sahip çıktı ecdâdına, hakkı söyledi, Sahip çıktı has Türkçeye, hak elif-bâya… Hapis, gurbet, küfür, alay… Çektiği çile, Yetmiş kitap yazdıysa da sığmaz imlâya… Onu deli zannedenler belki de haklı, Ondaki […]

Continue reading »

FETİH SANCAKLARI CESARETLE DALGALANIR

B. Cahit ÖZDEMİR bcahit@hotmail.com İnsan mizâcı, atılgan ve durgun olmak üzere başlıca iki ana hususiyeti hâizdir. İnsan olmak dolayısıyla; ondan beklenen faaliyetler, eserler ve mahsûller de bu hususiyetleri çerçevesinde teşekkül eder. Müktesebâtı ne kadar derin de olsa; takıntılarla, vehimlerle mâlûl, çekingen tabiatlı bir ferdin ortaya koyduğu neticeler, şüphesiz bu muhtevâ seviyesinde çıkmayacaktır. Hâlbuki, güzel işler yapma azmiyle dolu, girişken tabiatlı […]

Continue reading »

KUR’ÂNÎ TÂLİMATLAR -4- İSLÂM’DA TEBLİĞEMR-İ Bİ’L-MÂRUF ve NEHY-İ ANİ’L-MÜNKER

Osman Nûri TOPBAŞ İNSAN MÎRÂSI Hazret-i Peygamber -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’in dâr-ı bekāya irtihâl ettikleri günün sabah namazıydı. Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem- oda kapısının perdesini kaldırdılar ve o esnada Hazret-i Ebûbekir’in imamlığında namaz kılan sevgili ashâbını son defa seyrettiler. Onları (yani yetiştirdiği o müstesnâ nesli, ardında bıraktığı o güzîde insan mîrâsını) yan yana saf tutmuş, cemaatle namaz hâlinde gördü. […]

Continue reading »
1 24 25 26 27 28 104